01 Ağustos 2003, Andante


Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi


İlkokuldan üniversiteye ‘çağdaş müzik eğitimi’nde seçkin marka
Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi


Söyleşi: Kemal Küçük

Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, Türkiye’deki konservatuar eğitimine hem mekansal hem kurumsal hem de eğitim sistemi ile farklı bir anlayış getiren ve 10 yılda yurtiçinde ve yurtdışında prestijli bir konuma yükselen bir eğitim kurumumuz. Ankara’nın uzak yamaçlarından birinde kurulu Bilkent Üniversitesi’nin geniş kampüsü içindeki Fakülteyi ve eğitim sistemini tanımak amacıyla yaptığımız gezide, Kurumun altyapı ve müfredat programlarını tanımak fırsatı bulduk.

Türkiye’nin gerek mimari tasarım gerekse akustik olanakları açısından Batı standartlarındaki tek konser salonunun da içinde bulunduğu Fakülte binası, altyapı imkanları, derslikleri ve idari ofisleriyle ilk bakışta bile ,Türkiye’deki müzik eğitim kurumlarından çok farklı bir görünüm sergiliyor. Bilkent Senfoni Orkestrası’nın periyodik konserler verdiği konser salonunu çevreleyen 120 dersliğin çoğunluğunda piyano bulunuyor. Orta ve lisans eğitiminin verildiği 24 saat açık okul binasının yakınındaki bir başka binada ise müzik eğitimi veren bir ilkokul ve Adnan Saygun Araştırma Merkezi bulunuyor. Daha ilk bakışta batılı bir kurum görüntüsü veren Fakültenin, ilkokuldan başlatılan müzik eğitiminin anlayış ve hedeflerini Dekan Vekili Işın Metin’le konuştuk. Fakülteyle birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturan Bilkent Senfoni Orkestrası’nı incelediğimiz yazımızı ise gelecek sayımıza bırakıyoruz.


Kültür derslerinin önemi

Bilkent’te müzik eğitimini tamamlayan gençlerimiz, yurtiçinde ve dışında başarılı kariyerler yapıyor.Geleneksel Avrupa konservatuvarlarından farklı olduğu savlanan eğitim sisteminizi bize anlatır mısınız?

Sistem belki her kuruma örnek olmayabilir ama hedef doğru olduğu için yöntemlerde haklı çıkıyor. Eğer amaç, küçük yaştan çocukları doğru yönlendirmekse, o zaman yapmamız gereken, yeteneği ve gelişimi periyodik olarak sınamak. İlkokulda rehberlik ve sınıf öğretmenlerimiz var, enstrüman hocalarımızın da pedagojik formasyonları bulunuyor. Çok büyük arzuyla buruya gelip iki yıl sonra hevesi kaçan öğrenci var veya ailesinin isteğiyle buraya gelip, hocasını çok sevip, onu model olarak alıp, isteğine göre enstrüman değiştirenler de var. Her durumda destek olmak gerekiyor. Öğrenci çeşitli sebeplerle burayı bıraktığında, gelecekte mağdur olmaması için kültür derslerinin düzeyinin çok iyi olması gerekir. Lisenin 2. sınıfında, okulu bırakan çocuklar olabiliyor. Tabii diğer okullara kayıt yaptırabilmesi için denklik belgesi alması gerekir. Bu durumda şayet orta düzeyde matematik bilgisi yoksa ve örneğin tarih okumamışsa, ortada kalması işten değil.

“Avrupa Müzik Okulları Birliği’ne ve” ABD Konservatuvarlar Birliği’’ne üyesiniz. ABD ve Avrupa okullarının yaklaşımları farklı, ikisine de üye olmanız zorluk yaratmıyor mu?

Biz “Avrupa Müzik Okulları Birliği”ne üyeyiz. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı da “Konservatuvarlar Birliği”ne üye. Biz ayrıca ABD’deki “Konservatuvarlar Birliği”ne de üyeyiz. Gelecek yıl bizi inceleyip tavsiyelerde bulunmak için gelecekler. Bu, dışarıdan bir göz olması bakımından önemli. Juilliard ve Curtis gibi okulların hepsinin yarı zamanlı programları var. “Juilliard Anneleri” diye bir deyim vardır. Manhattan’da, kemanını kavramış çocuğunun elinden tutup Juilliard’a, bilmem hangi hocadan ders almak için gider gelirler. Yarı zamanlı eğitime de olanak tanıyorlar. Curtis ise daha bağımsızdır, yaşa başa değil, sadece yeteneğe bakar, tıpı Paris konservatuvarındaki gibi. Orada da öncelik yetenektedir. Ben şahit oldum, şeflik sınıfının solfej dersinde, 20 yaşındaki öğrencilerin yanında 12 yaşında Koreli bir piyanist kız da vardı ve onların düzeyinde eğitim alıyordu.

İlkokuldan başlayan eğitim

Konservatuvarlar üniversitelere bağlanınca, küçük yaşta başlanması gereken enstrüman eğitimine destek veremez oldular. Avrupa’daki gibi konservatuvara öğrenci hazırlayan yarı zamanlı müzik okulları da olmadığı için, her konservatuvar değişik bir uygulama içinde. Sizde durum nedir?

Amerika’da da böyle bir yönelim başladı. Okullar kendileri için küçük yaştaki öğrencileri hazırlıyorlar. Bazı okullarda, üniversite sisteminin dışına çıkmamak kaydıyla hazırlık sınıfları açıyorlar. Aslında Türkiye’de bu karmaşaya gerek yok. Çünkü Yükseköğretim Kanunu’nun bir maddesine göre, bazı fakülteler özellikle konservatuvar ve müzik eğitim kurumları, kendilerine bağlı ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde okul açabilirler. Kampusumuz içinde müzik ilkokulumuz, lisemiz ve lisans bölümümüz var. Biz çocuklarımızın eğitimini daha ilkokuldan başlatarak, küçük yaşlarda müziğin içinde gelişmelerini sağlıyoruz. Diğer konservatuvarlardan geçiş yapanlar ile birinci sınıftan başlayan öğrenciler arasında, örneğin 6. sınıfa gelindiğinde büyük farkların olduğunu görüyoruz.

Bu söylediklerinize göre, Türkiye’deki konservatuvarlar arasında seviye farkı olduğu görülüyor. Standartların saptanmadığı bir gerçek ama bu denli büyük farkların bulunması nasıl açıklanabilir?

Bizde bireysel dersler dışındaki müzik derslerinin hepsi kur sistemiyle gider. Yani bu fakülteden mezun olmadan önce çeğitli düzeylerde bazı dersleri tamamlamanız gerekiyor. Kur sistemi olduğu için bir yılda da yapabilirsiniz, 2 ya da 3 yılda da. Düzeyler vardır. Mesela solfej grubu var ki sekiz kurdan oluşur. İlkokulun birinci sınıfından bağlayan bir kişi bu grubu 6 yılda bitirebilir. Ama aynı şeyi biz şan eğitiminde de yapıyoruz. Şan eğitimi lise son sınıfta da başlayabilir. 2 yıl da hazırlık, yani toplam 6 yıl. Normalde bitmiyor ama 2 veya 3 senede biz bunu bitiriyoruz. Çünkü ders saati farklı. Bu tür bir akademik sistem uyguladığınız zaman hedefi saptamış ve o hedefi farklı yaş gruplarına göre bölmüş durumdasınız. O zaman nakil öğrencilerde bir sorun yaşamıyorsunuz. Bu bir anlamda oryantasyon demek yani öğrencinin eğitimini kaldığı yerden devam ettiriyoruz. Armoniyi de, solfeji de bitirmiş, peki yeniden mi okusun? Bitirmesi gerekiyor ki buradan diploma alabilsin.

Yoğun hoca trafiği

Okul olarak ünlü hocaları mı, yoksa tanınmayan ancak pedagojik yönü güçlü olan kişileri mi seçiyorsunuz?

Her ünlü virtüöz iyi bir hoca olmayabilir. Bizim 1993’te gelen bir hoca kadromuz var. Buradaki öğretim kadrosu uluslararasıdır. “Türki Cumhuriyetlerin ağırlığı var mıdır?” diye sorarsınız, evet vardır. Ama, örneğin çok fazla sayıda Azerbaycanlı hocamız yoktur. Bu hocalarımızdan bazıları yarı zamanlılarla birlikte küçük yaştaki çocuklarla da iletişim kurabiliyorlar. Ayrıca Bilkent Senfoni Orkestrası’nın ünlü solistleriyle çocuklarımızın çalışma imkanı var. Kendilerini bu sayede onlara dinletebiliyorlar. Örneğin Minço Minçev gibi virtüözler, seminerler ve atölye çalışmaları yapıyor. Avusturya’nın Graz Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi piyano hocalarından ve “Avrupa Piyanisler Birliği” (EPTA) Avusturya Başkanı Prof. Walter Groppenberger geldi, bir hafta kalıp iki seminer verdi. Bu süre zarfında 64 çocuğumuzu dinledi ve çalıştırdı. Bir başka seminer çalışması da Hacettepe Üniversitesi Rektör Yardımcılarından kulak Burun Boğaz uzmanı Prof. Dr. Erol Belgin tarafından şan öğrencilerimize verildi. Cihat Aşkın’ın “Küçük Kemancıları”na umuyorum, bizden de küçük kemancılar eklenecek. Buradan mezun olmuş ve Avrupa’da lisansüstü eğitimini yapmış arkadaşlarımızın bazıları Bilkent’e geri dönüyor. Halen oradaki konservatuvar ya da üniversitelerde çalışan mezunlarımızla işbirliği içerisindeyiz. Yabancı öğrenciler arasınd da Bilkent tannmaya başladı. Bazı derslerimizi İngilizce’ye geçiriyoruz, böylece yabancı öğrencileri de almamız kolaylaşıyor. Üniversitemiz diğer fakültelerinde olduğu gibi buradaki öğrencilerimizin de istedikleri taktirde seçmeli ders almalarını sağlıyoruz. Herhangi bir öğrencimiz isterse, Eğitim Fakültesi’nden pedagojik formasyon paketi alabilir. Güzel Sanatlar Fakültesi’nden “Sanat ve Kültüre Giriş” dersini İngilizce olarak bütün öğrencilerimiz alır. İlkokuldan beri İngilizce verdiğimiz için kısa süre sonra İngilizce hazırlık okumalarına gerek kalmayacak. Tümünü İngilizce okutmuyoruz ama yoğunlaştırılmış İngilizce dersi veriyoruz.

Müfredat yanında kendi eğitim kitaplarınızı oluşturma gibi bir gayretiniz olduğunu öğrendik?

Öğrencilerimizi ilkokul 1. sınıfta solfeje başlatıyoruz. Lise 1. sınıftan itibaren de 3 yıl armoni görüyorlar. Bu amaçla hocalarımızdan Zanife Hanımın yazdığı “Armoni” kitabını basacağız. Üniversitemizin araştırmaya verdiği desteğin; bilimsel makale, yazı ve kitap olarak basılı materyale yansıdığını görüyoruz. Bizim lisemiz bile bunu yapıyor. “Armoni ve Müzik Tarihi” kitaplarımız hazırlanıyor. “Kulak Eğitimi Grubu”muz ise 6 farklı ülkeden kaynak kullanıyor. Örneğin Adnan Saygun’un “Töresel Musıki” kitabı solfejde 6. kurdur. Kullanılan teori meynini ise hocalarımız biraraya gelerek hazırladı. 1 yıl sonra da bu metni kitap olarak basabileceğiz. Mezuniyet projelerinin CD kaydını yapıyoruz. Müzik eğitiminde ilkokul ve üniversite öğrencileri dahil 400’e yakın öğrencimiz var. Tercihimiz Türkçe’den de vazgeçmeden terminolojik açıdan hangi dil o uzmanlık alanında geçerli yayın veriyorsa, öğrenciyi o dili bileek seviyede yetiştirmek. Bu dil bugün için ‘’İngilizce’’dir. Ama çok yeni müzikal deyimler de öğretilir. Kimi yabancı hocalarımız, derslerini Türkçe yapıyor. Modern eğitim anlayışı, “öğrenmeyi öğreten hoca”yı gerekterir. Hoca, çocuğa “nasıl öğreneceğini ve bilgiye nasıl ulaşacağını” öğretir. Bizim seçtiğimiz “Armoni Kitabı” bile bu anlayışa göre dizayn edilmiştir. Avrupa’da geçerli olan bir dili öğretmediği için geri kalmış konservatuvarlar var. Örneğin Sibelius Müzik Akademisi bu sıkıntıyı yaşamaz çünkü orada eğitim, İngilizce ve Fince’dir. Bunların dışında Japonca’dan Arapça’ya kadar seçmeli diller de alabiliyorsunuz. Yani yabancı dil bilmek, müzisyen için çok gerekli.

Çok seçenekli eğitim

Türkiye’de konservatuvarlardaki lisans ve lisansüstü eğitimin öğrencilerre yeni bir şey katmadığı iddiaları var. Fakülteniz adına bunu nasıl yorumlarsınız?

1980 öncesinde, “Konservatuvarın yüksek bölümünü bitirdim” diyenler, aslında lisansyan bahsediyordu. Bizim, liseden sonra neler öğrettiğimiz zaten açık. “Master” ve doktora içinse farklı şeyler gerekiyor. Acaba “tuba” icra dalında daha na kadar yüksek okuyabilirsiniz? Avrupa da AB kriterleri nedeniyle bu sıkıntıyı yaşıyor. Lisansüstünde 4 senelik doktara programında, “Ne yapacağız biz şimdi?” diye soruyorlar. Tabii doktora her yerde bilimsel araştırma ağırlıklı. İcra alanlarında ise yeni kulvarlar açmaya başladık. Örneğin orkestra müzisyenliğinden bahsettik. Bilkent Senfoni Orkestrası’nınki güzel bir programdır. Hem enstrüman eğitimini sürdürür hem de oda müziği çalışırsınız. Orkestrayla birlikte çalar hatta bir de CD yaparsınız. Konserinizi Bilkent Senfoni ya da Bilkent Öğrenci Orkestrası ile verebilirsiniz. Solist olarak yetişmek istiyorsanız, günümüzde ünü çabucak gelip geçmeyenlere baktığınızda, neredeyse hepsinin müzik alimi olduklarını görürsünüz. Lisansüstünde bizim vermemiz gereken bu, yani entellektüel birikim...

İlkokulda “araştırma tekniği” dersi

Konservatuvarlarımızda bir, iki istisna dışında müziksel kültür dersleri zayıf seviyede veriliyor. “Müzik Tarihi”, “Karşılaştırmalı Sanat Tarihi” gibi dersler gerektiği gibi okutulmuyor. Entellektüel birikimi az müzisyenler yetiştiriyoruz. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?

Lisans seviyesine gelmiş bir öğrenciye, “Şunu araştır, şu kitapları oku, şöyle bir ödev hazırla” dediğimizde çocuk, “Hocam şimdi kitap mı okuyacağız?” diyor. Burada ilkokul 3. sınıftaki derslerde çocuğa bir konu seçtirilir ve çocık bu konuyla ilgili 5 kitap seçer. Bu kitapların belirli yerlerinden kartlar çıkartırlar. Bunlar, iki üç cümlelik kartlardır... Hocayla yapılan bir buçuk aylık bir çalışmadır bu. Böylece minik öğrencilerimiz, araştırma tekniğini öğrenmiş olurlar. Ben bu çocukların 10 yıl sonraki halini görmek ve onlarla tartışmaktan çekinir hale gelmek istiyorum.

Çağdaş müziği ıskalamadan

Müzik eğitimimizde en büyük boşluk, günümüz müziğinin notasyonunun gereğince öğretilememesi. Konservatuvar müfredatlarında örneğin bir Penderecki’nin notasyonu gösterilmiyor. Bilkent’te günümüz müziğinin yeri nedir?

Bu konudaki ilk adımımız, bahsettiğim 8 yıllık solfej programımız. Bu programın son iki kuru, çağdaş müzik teorisini notasyonuyla birlikte entegre eden bir sistem. Serializmden bu yana tüm gelişmeleri kapsıyor. Yine o kullandığımız materyal gereği, bir takım CD’lerden dinleyerek dersler yapılıyor. Bizim sadece ritim için bile kullandığımız kitabın baskısı 2002’dir. Ölçüsüz, poliritmik ya da polimetrik, politempi olan ayrı metronomlarla çalıştırma yöntemlerine kadar her güncel çalışmanın eğitimi veriliyor. Edisyonların güncel olarak yayınladığı notaları takip ediyoruz. Kütüphanemizin bu olanağı var ve hocalarımız buna çok açık, kendileri de icracı olduğu ve takip ettikleri için 1950 sonrası müziğine entegrasyon var. Kompozisyon öğrencilerimizin eserleri yılda iki kez seslendirilir. Eğitim sırasında belirli dönemlerde çalınması gereken zorunlu eserler tercihen çağdaş Türk bestecilerinden seçilir.

Orkestranın ve konser salonunun konservatuvar içinde olması, çocuklar için bir avantaj. Belli sınfların konserleri izlemelerini zorunlu tutuyor musunuz?

Bilkent Senfoni Orkestrası Rektörlük ofisine bağlıdır. Tabii icra makamları, Dekanlık ve Müzik Direktörlüğü ofisleri. Öğrencilerin konserleri izleme oranları yüksektir. Konsere gelemeyenler ise mutlaka provaları izler. Lisansın üst sınıflarındaki öğrencilerimiz bazen Orkestraya katılarak niceliğine katkı sağlarlar ve onursal bir ücret de alırlar. Konserlerden sonra solisti tebrik etmek için kulise gittiğinizde küçük öğrencilerin yolu tıkadığını görürsünüz. Öğrenci eğer orkestra elemanı olma yolunu seçmişse zaten Bilkent Senfoni Orkestrası’nın öğrenci üyesi olarak bir sezon geçirir. Farklı konuk şeflerle çalışıp büyük deneyim kazanırlar. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserleri için de kampusumüzden servisler kalkar, hatta opera izlemek isteyen öğrencilerimizi yurtlarından servislerimizle götürüp getiririz. “Adnan Saygun Araştırma Merkezi”nin salonu da Temmuz’un beşine kadar her gün doludur. Orada solo resitalleri ve oda müziği konserleri verilir.

Bilkent öğrencilerinden ardarda başarılar

Küçük Mertol’dan büyük işler


Yaz ayları boyunca yurtdışındaki uluslararası müzik yarışmaları ve festivallere katılan diğer Bilkent’lilerden başarı kazananlar arasında Mertol Demirelli de bulunuyor. Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık İlköğretim Okulu birinci sınıfında okuyan yedi yaşındaki Demirelli, her yaz Sicilya’nın Ragusa-Ibla bölgesinde yapılan “IBLA Vakfı Yarışması”nda sergilediği performansla jüriyi kendine hayran bıraktı. Dünyanın dört bir yanından gelen müzisyenlerin katılımıyla on iki yıldır düzenlenen yarışmanın 1990 ve üstü doğumluların katıldığı “Küçükler A” kategorisinde yarışan Demirelli, serbest programla çıktığı uluslararası jüri önünde son derece müzikal bulunan başarılı performansı sonucunda “Seçkin Müzisyenler” listesinin başına yerleştirildi. Mertol, ayrıca, “Kuhlau Özel Ödülü”ne layık görüldü.

Bilkent Gençlik Korosu’na Preveze Yarışması’ndan altın madalya

Bilkent Üniversitesi Mizük ve Sahne Sanatları Fakültesi öğrencilerinden oluşan “Bilkent Gençlik Korosu”, Yunanistan’da bu yıl yirmi birincisi düzenlenen “Preveze Uluslararası Koro Yarışması”nda “Altın Madalya” ve “Birincilik Ödülü” kazandı. Şefler Elena Puşkova ve Lubomira Subaşeva yönetimindeki elli kişilik koro, Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Lisesi’nde başta şan ve kompozisyon olmak üzere çeşitli sanat dallarında öğrenim gören lise, lisans ve lisansüstü öğrencilerden oluşuyor. “Preveze Uluslararası Koro Yarışması”na Kanada, Almanya, Polonya, Yunanistan, Danimarka, Güney Afrika, Slovenya, Norveç ve Estonya’dan katılan korolarla birlikte Türkiye’den ilk defa katılan Bilkent Gençlik Korosu, “Karma Korolar” dalında kırk beş dakikalık bir program sundu. Yunan, Bulgar ve Romen bestecilerin yapıtlarından oluşan zorunlu programla birlikte, koro repertuvarının seçkin eserlerini ve çağdaş Türk bestecilerinin koro düzenlemelerini başarıyla yorumlayan Bilkent Gençlik Korosu, dünyanın en önemli koro yarışmalarından “Florilege Vocal de Tours”a davet edildi. Türkiye’den ilk kez temsil bir koronun temsil edileceği Fransa’daki yarışmada Koroyu şefler, Elene Puşkova ve Lübomira Subaşeva yönetecek.

Dünya Gençlik Orkestarası’nın başkemancısı Bilkent’ten

Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi öğrencilerinden keman öğrencisi Eren Kuştan ve vurmalı sazlar öğrencisi Kerem Öktem, Dünya Gençlik Orkestarası’na Türkiye’den ilk kez katılan öğrenciler oldular. Bu yıl Avrupa Birliği desteği ile İtalya’nın Roma kentinde üçüncüsü bir araya getirilen Dünya Gençlik Orkestarası aynı zamanda UNICEF “İyi Niyet Elçisi” adayı. Türkiye’yi temsil etmek üzere Bilkent’ten seçilen öğrencilerden Eren Kuştan, Orkestranın iki konserinde başkemancı olarak görev yapacak.


 
| Ana Menu | E-Posta | Bilkent Üniversitesi Ana Sayfası |