ASOMEDYA Ekim 2002


DOSYA

Siyasetin Finansmanı ve Siyasi Partiler

1.GİRİŞ

Demokratik siyasal sistemlerde uzun bir geçmişe sahip olan siyaset para ilişkisi, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra önem kazanmıştır. Profesyonelleşen parti örgütleri ve çeşitlenen kampanya teknikleri, siyasi partilerin paraya olan gereksinimini artırmıştır. Seçim dönemleri kadar, iki seçim arasındaki dönem de siyasetin finansmanında önem kazanmıştır. Siyasette fırsat eşitliğinin asli kaynağı olan para, çeşitli kaynaklardan sağlanabilmektedir. İlk kaynağı bilinmeden her türlü metaya çevrilebilen para sonunda siyasi iktidarı ele geçirmeye yarayan bir araç haline dönüşebilmektedir.

Günümüzde siyasi partilerin başlıca gelir kaynakları şunlardır:

• Üyelik ödentileri;

• Özel kişi ve kuruluşlardan alınan bağışlar;

• Kamusal mali destek;

• Mevduat, kira vb. gelirler;

• Parti yayınları, rozet ve flama satışları ile konser, yemek ve balo gibi etkinlikler;

• Rüşvet ve komisyonlar ve

• Uluslararası kuruluşların sağladığı eğitim amaçlı destekler.

Birçok Avrupa ülkesinde, ABD’de ve Japonya’da siyasete yasa dışı para girişi 1970’ler        de başlayarak yaygınlaşmıştır. ABD’de, özellikle başkanlık seçimlerinde, denetimsiz para (soft money) olarak tanımlanan, kayda geçirilemeyen bağışlar yüz milyonlarca dolara ulaşmaktadır. Çeşitli çıkar gruplarından ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan gizli yada açık bağışlar, son yirmi yıldır partilerin başlıca gelir kaynakları arasındadır. Siyasi partilerin karıştığı, bağlantıları sınırları aşan yolsuzlukların sayısı da artmıştır. Kapatılan Refah Partisi’nin "Kayıp Trilyon" davası ile Almanya eski şansölyesi Helmut Kohl’un kabul ettiği ve 1999’ un sonunda ortaya çıkan gizli hesap skandalı bu konudaki son örneklerdir.

Daha adil ve eşitlikçi siyasi rekabet ortamı sağlanması amacıyla, 1950’lerden bu yana Batı demokrasilerinde uygulanan siyasi partilere sağlanan kamusal mali destek, birçok ülkede partilerin gelirlerinin ortalama yüzde 50’sini oluşturmaktadır. Üyelik aidatları hızla azalırken; bağışlar, rüşvet ve komisyonlarla uluslararası destekler, kapsamı büyük ama miktarı belirsiz kaynaklar olarak bilinmektedir.

Türkiye’de, siyasi partilerin gelir kaynakları 1961 Anayasası döneminde yasal düzenlemeye konu olmuştur. Anayasa yapıcılarının siyasi partilere duyduğu güvensizlik nedeniyle, 1961 Anayasası’na göre, bugünkü 1982 Anayasası (Madde 69) siyasi partilerin gelir kaynaklarıyla ilgili daha ayrıntılı hükümler getirmiştir. 1961 Anayasası döneminde yürürlükte bulunan 648 (Madde 65) ve bugünkü 2820 (Madde 61) sayılı Siyasi Partiler Yasaları partilerin hangi kaynaklardan gelir temin edebileceklerini düzenlemiştir.

2820 sayılı yasanın (bundan sonra SPY olarak anılacak) 61’inci maddesi gelir kaynaklarını şöyle sıralamaktadır:

• Parti üyelerinden alınacak giriş aidatı ve üyelik aidatı;

• Partili milletvekillerinden alınacak milletvekili aidatı;

• Milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve il genel meclis üyeliği aday adaylarından alınacak özel aidat (Bu aidatlar, 64. Maddedeki esaslar dahilinde siyasi partilerin yetkili merkez karar organlarınca da tespit ve tahsil olunur) (31.3.1988 tarih ve 3420 sayılı yasa);

• Parti bayrağı, flaması, rozeti ve benzeri rumuzların satışından sağlanacak gelirler;

• Parti yayınlarının satış bedelleri;

• Üye kimlik kartlarının ve parti defter, makbuz ve kağıtlarının sağlanması karşılığında alınacak paralar;

• Partice tertiplenen balo, eğlence ve konser faaliyetlerinden sağlanacak gelirler;

• Parti malvarlığından elde edilecek gelirler;

• Bağışlar ve

• Devletçe yapılan yardımlar (27.6.1984 tarih ve 3032 sayılı yasa).

Gerek 1982 Anayasası, gerekse SPY siyasi partilerin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden hiçbir biçimde ayni ve nakdi yardım alamayacaklarını da emretmektedir.

2.Varsayımlar ve Yöntem

Türkiye’de, siyasi partilerin gelir kaynaklarıyla ilgili kapsayıcı bilimsel çalışmalar sınırlıdır. Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan siyasi parti mali denetimleri ise, 1983 sonrasında düzenlilik kazanmıştır. Bir başka değişle; 1980 öncesi dönemle ilgili olarak, siyasi partilere yapılmış olan Hazine yardımları dışında süreklilik gösteren ve çözümlemeye uygun bilgiler ya yoktur, ya da düzensizdir.

Bu çalışmanın amacı, 1983 sonrasında kurulan ve etkinlikte bulunan siyasi partilerimizin gelir kaynaklarıyla ilgili bilimsel genellemeler üretmektedir. Genel varsayımımız şudur:

• "Hazine yardımı, özellikle sistemdeki büyük partilerin gelirlerinin giderek büyük bir bölümünü oluşturmakta ve parti sisteminde kartelleştirmeye yol açmaktadır."

Parti sisteminin kartelleşmesi ne demektir? Bir siyasal parti sisteminin kartelleştiği aşağıdaki unsurların varlığıyla gözlemlenebilir:

• Siyaset, yönetimin etkinleştirilmesi temelinde rekabetçi bir meslek haline gelmektedir;

• Siyaset, kapital yoğun bir süreç olmaktadır;

• Partilerin devlet yardımına bağımlılığı artmaktadır;

• Partiler devletin bir parçası haline gelmektedir.

 

Sistemin kartelleşmesinin bazı sonuçları da bulunmaktadır:

• Sistemdeki partiler bir araya gelerek, seçmenin var olan alternatiflerinden yapacağı tercihi sınırlamaktadırlar;

• Sistemdeki partiler yeni partilerin sisteme girmesini özendirmezler –örneğin, Hazine yardımını sadece sistemdeki partilere vererek- ya da kartele girmek istemeyen partileri etkisiz kılar, kendilerine katılmaya zorlar ya da marjinalleştirir.

Kartel parti sisteminin yerleşik Avrupa demokrasilerindeki varlığı ve ne kadar süreceği tartışılmaktadır. Türkiye’de ise, siyasi partilerle ilgili Anayasal ve yasal düzenlemeler kartelleşme eğilimlerini güçlendirmektedir. Toplumdaki farklı çıkarları savunmak ve bunları iktidara taşımak amacıyla kurulan siyasi partiler, yeknesak bir yapı içinde, devletle uyumlu bir anlayışa yöneltilmiştir. Bir başka deyişle, Türkiye’de, siyasi partiler için rekabet koşulları mevcut değildir. Siyasi anlamda devletle uzlaşmak zorunda olan partiler, düzenli Hazine yardımıyla bir anlamda "devletleşmekte" dirler. Ya da devlet " partileşmekte" dir.

Tek parti sisteminden farklı olarak, birbirleriyle çatışır görünen kartel partileri, toplumdan gelen taleplere olabildiğince kayıtsız kalan bir yapı oluşturmaktadır. Kısaca, siyasetin kamusal finansmanı ile siyasal parti sisteminin kartelleşmesi arasında nedensellik kadar karşılıklı etkileşim ilişkisi de bulunmaktadır.

Özellikle, iktidarda bulunan partilerin kaynakların dağıtılması ve kullanılmasıyla ilgili güçleri nedeniyle, çeşitli çıkar çevrelerinin ilgi odağı durumundadırlar. Bunun sonucunda, iktidar partilerinin öteki partilere göre daha fazla bağış toplayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda ikinci varsayımımız şudur:

• İktidar olanağını paylaşan kartel partilerinin düzenli bağış gelirleri bulunmaktadır.

Demokratik ülkelerde parti üyelerinin sayısı mutlak anlamda da azalmakla birlikte, parti içi demokrasinin en önemli aracı düzenli üyelik ve üyelik aidatı olmaya devam etmektedir. Çalışmamızda gözönüne alacağımız son varsayımımız, parti gelirleri içerisinde üye aidatının yeri ve önemiyle ilgilidir:

• Parti içi demokrasinin bir ön koşulu olarak, parti gelirleri içerisinde üye aidatlarının anlamlı bir düzeyde bulunması gerekir.

Ülke düzeyinde örgütlenen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) temsil edilen ve Hazine yardımından en az bir seçim dönemi boyunca yararlanmış tüm siyasi partilerin, genel merkez ve il örgütlerinin gelirleri değerlendirmeye dahil edilmiştir.

"Partilerin beyanlarına ve eldeki bilgi ve belgelere göre" yapılan Anayasa Mahkemesi denetim sonuçlarının verileriyle, ülkemizde siyasetin finansmanının gerçek tablosunu bilimsel kıstaslara göre çizmek kolay değildir. Son yıllara değin, siyasi partilerin kendi usullerine göre tuttukları ve çoğunlukla düzenli, açık ve ayrıntılı olmayan hesaplar; hem denetim sırasında, hem de burada yapmaya çalıştığımız dönemsel çözümlemelere büyük ölçüde uygun değildir.

Bu çalışma kapsamındaki önde gelen bazı partiler, uzun yıllar il hesaplarını ayrıntılı olarak beyan etmemişlerdir. Varsayımlar ve gözlemlerimiz de elimizdeki verilerin, özellikle, il örgütlerindeki finansman yapısını buzdağının görünen yüzü olarak temsil ettiğini göstermektedir. Partiden partiye değişmekle birlikte, yerel siyasetin finansmanı kurumsallıktan uzak ve kişilere bağlı olmaktan kurtulamamıştır.

Öte yandan, ülkemizde partilerin ve adayların seçim harcamaları yasal olarak düzenlenmemiş ve denetlenmemektedir. Yerel ve genel seçimlerde bazı adayların, partilerin yıllık bütçelerinin birkaç katı harcama yaptıkları basın organlarında yayınlanmıştır. Öte yandan, partilerin Anayasa Mahkemesince denetlenen hesaplarındaki seçim harcamalarına ilişkin beyanlarının gerçeği yansıttığını söylemek olanaksızdır.

Siyasetin finansmanında başlıca kaçak alanı oluşturan seçim kampanyalarının finansmanıyla ilgili somut bir değerlendirme yapmak olanağı yoktur. Tüm sınırlılıklara karşın; bu ve benzeri çalışmalar, siyasi parti mali kayıtlarının daha düzenli tutulduğu merkez örgütleri için güvenilir genellemeler yapmamıza yardımcı olabilecektir. Ayrıca, öteki varsayımlarımızla ilgili bulgularımız da bize siyasetin finansmanındaki sorun alanlarını irdelememize yardımcı olacaktır. Kuşkusuz, daha sağlıklı değerlendirmeler, siyasetin finansmanının saydam ve ulaşılabilir verileri ışığında yapılabilecektir.

Çalışmamızda partilerin genel merkez, il ve bunların toplamından oluşan toplam net gelirleri geçen yıldan devirler ve transferler hariç tutularak hesaplanmıştır. Bu nedenle, parti brüt gelirlerini dikkate alarak yaptığımız daha önceki çalışmamızda (Gençkaya, 2000:233-34) yer alan tablolardaki değerlere göre bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Bir seçim döneminden daha az süreyle Hazine yardımı aldıkları için; Demokrasi Partisi (DEP), Demokrat Türkiye Partisi (DTP), Halkın Emek Partisi (HEP), Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP), Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP), Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), Yeni Parti ve Yeni Demokrasi Hareketi (YDH), bu çalışma kapsamına alınmamıştır. Bununla birlikte; bu partilere ilişkin veriler, parti gelirleri ve Hazine yardımıyla ilgili genel değerlendirmemize dahil edilmiştir. Feshedilen MDP’nin 1983, kapatılan DEP’in 1994 ve Refah Partisi’nin (RP) 1997 yılı hesapları Hazine yardımı dışında bulunamadığından genel ve partilerle ilgili değerlendirmemize dahil edilememiştir.

3. “Devletleşen Partiler”: Türkiye’de Siyasi Partilerin Başlıca Gelir Kaynakları, 1983-1998

Kartel partilerinin Hazine yardımına bağımlılıkları açıktır. Siyasi partilerin gelirleri ile Hazine yardımı artış oranlarındaki paralellik bunu doğrulamaktadır. 1983’den bu yana Hazine yardımı alan partilerin, yardımı almalarından bir önceki yıldan başlayarak ve yardım almadıkları yıllar hariç tutularak merkez ve il örgütleri ile toplam net gelirlerindeki artış, partilere yıllar itibarıyla verilen Hazine yardımı artışıyla karşılaştırılmıştır.

Seçim yılları (1987, 1989, 1991, 1994 ve 1995) dışında parti toplam gelirleriyle Hazine yardımındaki artış ve azalış hemen hemen çakışmaktadır. Bir başka deyişle, kartel partilerinin denetlenen gelirlerindeki artış, büyük oranda Hazine yardımından kaynaklanmaktadır.

SPY’na göre, Hazine yardımı milletvekili genel seçimlerinde üç, yerel yönetimler genel seçimlerinde iki katı oranında ödenmektedir. Seçim yıllarındaki sapmalar büyük ölçüde bundan kaynaklanmıştır. Ayrıca, 1986 ve 1998’de siyasi parti sistemimizde yaşanan yeniden yapılanmalar sonucunda, partilere verilen Hazine yardımındaki değişiklikler ile değerlendirmeye dahil edemediğimiz RP’nin 1997 yılı hesapları, değişkenler arası paralel artışlarda kırılmalara neden olmuştur.

Seçimleri izleyen 1985, 1988, 1990, 1992 ve 1996 yıllarında azalan Hazine yardımıyla parti gelirlerindeki paralellik olağan karşılanabilir. Çünkü, bu dönemlerde partilerin hem genel merkez, hem de yerel örgütlerine üye aidati ve bağış biçiminde para akışının azaldığı varsayılabilir.

1991’de Hazine yardımı, partilerin merkez örgütleri ve toplam net gelirlerinin artış oranları sırasıyla 4.76, 4.70 ve 3.5 olmuştur. Esas olarak, bu eğilim 1991 sonrasında başlayarak 1995’te doruğa ulaşmıştır. Genel seçimlerin yapıldığı 1995’te partilerin genel merkez (1.7), toplam net gelir (1.4) ve Hazine yardımı (1.6) artışındaki tam sayılabilecek çakışma, kartel partilerinin büyük oranda Hazine yardımına bağlı olduklarını göstermektedir.

1991 sonrasıyla ilgili olarak dikkatimizi çeken bir başka husus şudur; Seçimi izleyen yıllarda olağan biçimde toplam parti gelirlerinde ve Hazine yardımında görülen azalışlar; düzenli seçim takvimi olmasa bile 1993 ve 1997’de tam tersine dönerek artma eğilimine girmiştir. Bunun başlıca üç nedeni bulunmaktadır: Parti sistemi ve meclis artimetiğindeki değişmeler sonucunda değerlendirmeye katılan yeni partilerin gelirleri; olası bir erken seçime hazırlıklı olmak amacıyla partilerin yaptıkları kredili alımlar ve borçlanmalar ile bazı partilerin faiz ve repo gelirlerindeki yükseliş.

3.1. Hazine Yardımı

Türkiye’de, partilere Hazine yardımının uzun ve karmaşık bir öyküsü bulunmaktadır. İlk kez 648 sayılı SPY’nın 74. maddesine uygun olarak 1965’te siyasi partilere yedi buçuk milyon liralık yardım yapılmıştır. Daha sonra 1974’e değin, Hazine yardımı siyasi manüpülasyonlara konu olmuştur.

1982 Anayasası ve yürürlükteki SPY’nın ilk şeklinde siyasi partilere Hazine yardımı bulunmamaktaydı. Yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), öncelikli olarak, 27 Haziran 1984 tarih ve 3032 sayılı yasayla SPY’nın 61. Maddesine yeni bir fıkra ekleyerek, “Hazine yardımı”nı yasallaştırmıştır. Siyasi partilere yapılacak yardımın dayandığı ilkeler, 1986’dan 1999’a değin, yedi kez değişikliğe uğramıştır.

Son değişikliklere göre, Genel Bütçe Gelirleri “B” cetveli toplamının binde ikisi oranında bütçeye konulan ödenek, genel seçimde ülke barajını geçen partiler arasında oy oranları esas alınarak dağıtılmaktadır. Genel seçimlerde yüzde 7’den fazla oy alan, ancak TBMM’nde temsil edilemeyen partiler; TBMM’nde 10 ya da daha fazla temsilcisi olup, seçimlere girecek biçimde örgütlenen partiler ile örgütlenme koşulunu yerine getirmiş ve TBMM’nde 10’dan az, ancak en az 3 ya da daha fazla temsilcisi olan partiler de Hazine yardımından yararlanabilmektedir. (SPY Ek Madde 1/4, Geçici Madde 16 birinci ve ikinci cümle).

İncelediğimiz 15 yıllık dönemde siyasi partilere verilen Hazine yardımı miktarı yaklaşık 11,1 trilyon liradır. Aynı dönemde Hazine yardımından yararlanan partilerin toplam net gelirleri ise 24.5 trilyon lira olmuştur. Bir başka deyişle parti gelirlerinin yarısına yakını (yüzde 45) Hazine yardımından sağlanmıştır. Hazine yardımının parti toplam gelirlerine oranı seçim yılları olan 1994 ve 1995 dışında birçok Batı Avrupa demokrasilerindeki ortalama değerin altındadır. Benzer bir biçimde kayıtlı seçmen başına Hazine yardımı miktarı, 1994 ve 1995 yılları dışında, bir dolar civarındaki evrensel değerlerden uzaktır. Her şeye karşın, seçimlerde alınan oy oranı ve TBMM’nde temsile göre belirlenen Hazine yardımı özellikle büyük partiler için bir “cankurtaran simidi” olmuştur

Hazine yardımının parti toplam net gelirine oranının ortalaması incelediğimiz partiler için şöyledir: Anavatan Partisi (ANAP) % 37, Büyük Birlik Partisi (BBP) % 45, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) % 25, Demokratik Sol Parti (DSP) % 39, Doğru Yol Partisi (DYP) % 26, Halkı Parti ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti (HP - SHP) % 32, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi (MÇP - MHP) % 40 ve RP % 30. ANAP’ın 1994, 1995 ve 1997; BBP’nin 1994 ve 1995; DSP’nin 1992, 1994, 1995 ve 1996; DYP’nin 1994 ve 1995; HP - SHP’nin 1984 - 1995; MÇP - MHP’nin 1994 ve RP’nin 1987, 1990 ve 1991’deki parti toplam net gelirlerinin yüzde 50’sinden fazlası Hazine yardımından oluşmuştur.

Bu çalışmaya dahil edilen tüm partiler için 1991 sonrasında ortaya çıkan ortak eğilim, parti gelirlerinin ortalama en az 1/3’ünün Hazine yardımından oluştuğu yönündedir. Bunun tek istisnası, özellikle TBMM’deki temsil oranının azalması nedeniyle CHP olarak görülmektedir.

Kısaca, SPY’deki koşullara uyan partiler bir anlamda “Hazine” partisi haline gelmiştir. Aşağıda, partilerle ilgili şahsi değerlendirmelerde de Hazine yardımı genel merkez örgütlerinin başlıca gelir kaynağı olmuştur. Bu bağlamda; elde edilmesi ve hesap verilmesindeki kolaylık nedeniyle, partilerin beyan edilen gelirlerinde Hazine yardımının giderek ağırlık taşıdığı düşünülebilir.

3.2. Bağış Gelirleri

SPY’nın 66’ncı maddesinde 12 Ağustos 1999 tarih ve 4445 sayılı yasayla yapılan değişiklikle; “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ile bunların üst kuruluşları, dernekler, vakıflar ve kooperatifler” yasalara uygun olarak siyasi partilere maddi yardım ve bağışta bulunabilirler. Yukarıda sayılan kuruluşlar dışındaki gerçek ve tüzel kişilerin; her yıl Vergi Usül Yasası uyarınca belirlenecek yeniden değerleme oranına göre artırılmak üzere, en fazla iki milyar lira bağışta bulunabilecekleri de hükme bağlanmıştır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Anayasa (Madde 69/9) ve SPY (Madde 66/3 ve 116/3) siyasi partilerin yabancı devletlerden, milletlerarası kuruluşlar veya yabancı gerçek ve tüzel kişilerden yardım ve bağış almalarını yasaklamıştır.

Partilerin kuruluş yıllarında başlıca gelir kaynağını oluşturan bağışlar; izleyen yıllarda ya azalmakta, ya da istikrarsız bir seyir izlemektedir. Merkez sağ ve merkezin sağındaki partilerde toplam bağış gelirlerinin parti toplam net gelirine oranı ortalama olarak yüzde 20’yken, merkez sol partiler için bu değer yüzde 15 dolaylarındadır. İSKİ skandalının patlak verdiği 1993’den sonara tüm partilerin, ama özellikle sol partilerin bağış gelirlerinde gözle görülür bir azalma tesbit edilmektedir.

1983’ten 1998’e değin Türkiye’yi tek parti ya da koalisyon ortağı olarak idare eden partilerin toplam bağış gelirlerinin parti toplam net gelirlerine oranlarının ortamalası şöyledir: ANAP yüzde 20, CHP yüzde 14, DSP yüzde 23, DYP yüzde 22, HP-SHP yüzde 23 ve RP yüzde 44. Bu değerlerin, “iktidar partilerine daha fazla bağış verilir” savını Türkiye için yanlışladığı ortadadır.

Anayasamız (Madde 69/3), bağış sahiplerinin adlarının bağış makbuzu koçanına yazılmasını emretmektedir. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi denetimleri sonucunda bağış sahiplerinin kimlikleri açıklanmamaktadır. Bağış üst sınırının bulunması özellikle büyük partilere kayıt dışı bağışları özendirici olmaktadır. Aynı zamanda, seçim dönemlerinde ve yerel örgütlerde olağan dönemlerde ayni nitelikteki bağışlarında parti gelirlerinde gösterilmemekle birlikte, önemli bir miktar oluşturduğu bilinmektedir. Çeşitli yollardan iktidar partilerine sağlanan bağışların kayıtlara geçirilmemesi de önemli bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. Kısaca, seçim kampanyalarının finansmanı gibi bağışlarda siyasetin finansmanında en büyük kaçak alanları oluşturmaktadır. Denetimsiz para (soft money) tüm demokratik ülkelerde sorun olmaya devam etmektedir. Bu konuda alınacak önlemler kadar, partilerin ve parti önderlerinin etik ilkelere uygun davranışları yolsuzluklarının önlenmesinde kilit niteliğinde görünmektedir.

3. 3. Üye Aidat Gelirleri

Batı demokrasilerindeki gelişmelere karşıt olarak, Türkiye’de parti üyesi yasasının hızla arttığı gözlenmektedir. Çalışma kapsamına alınan, ancak parti sicilinde üye kaydı bulunmayan BBP dışındaki yedi partinin toplam üye sayısı, 1997 sonu itibariyle, 13 milyona yaklaşmıştır. Geçen yüzyılın sonlarında, Batı Avrupa demokrasilerinde parti üyesi sayısının kayıtlı seçmen sayısına oranı yüzde 5 olarak belirlenmiştir. Elimizdeki verilere göre, Türkiye’de bu oran (1995 yılı seçmen sayısına göre) yaklaşık yüzde 38 olarak hesaplanmıştır. Parti üyeliği, partiler için önemlerini üye aidat girişini artırma dışındaki nedenlerle - meşruiyet, iletişim, mali çıkarlar (bağış ve ihale kolaylığı), ucuz emek vb. korumayı sürdürmektedir (Scarrow, 1996). Türkiye’deki parti sicillerinin sağlıksızlığını göz önüne alsak ta, üye sayısıyla üye aidatı arasında olumlu bir ilişki kurmak zordur.

Hazine yardımı konusunda "devleşen" siyasi partilerimiz, parti içi demokrasinin en önemli kıstası olan üye aidatlarında "cüceleşmişlerdir." Batı demokrasilerinde olduğu gibi Türkiye’de de üye aidatları düzenli olarak toplanamamaktadır. Parti örgütleriyleilgili olarak yapılmış en kapsamlı bir çalışmanın sonuçları da bunu doğrulamaktadır. Sözü edilen çalışma kapsamına alınmayan BBP dışındaki merkez sağ partilerde, üye aidatının toplanmasıyla ilgili yanıtlarla, aşağıda verdiğimiz üye aidatının parti gelirleri içindeki yüzdeleri arasında paralellik bulunmaktadır. CHP ve DSP’de ise, bu gelirlerin miktarı üye aidatının genellikle toplandığını belirten yanıtları doğrulamamaktadır. DSP’de üye sayısının belli nedenlerle sınırlı tutulması (Akar, 2001:141) ve CHP’nin de SHP ile birleşme sürecinin getirdiği yeniden yapılanmanın buna neden olduğu düşünülmektedir.

Üye aidat gelirinin il ve parti toplam net gelirine oranları ortalama olarak merkez sağ ve merkezin sağındaki partiler için şöyledir: ANAP yüzde 2 ve 1, BBP yüzde 27 ve 14, DYP yüzde 2 ve binde 6, MÇP-MHP yüzde 11 ve 4 RP yüzde 22 ve 14. Üye aidat gelirleri merkez sol ve merkezin solundaki partiler için de oldukça düşük düzeylerde belirlenmiştir: CHP yüzde 12 ve 4, DSP yüzde 19 ve 9, HP-SHP yüzde 19 ve 8.

Merkez sağ partiler olan ANAP ve DYP’nin üye aidat gelirleri gösterge alındığında parti içi demokrasi sınavında sınıfta kaldıkları görülmektedir. Merkezin sağındaki BBP, MÇP-MHP ve RP’nin yerel örgütlere verdikleri önem, parti içi demokrasinin niteliği sorgulanmadan öne çıkmaktadır. Bununla birlikte; en örgütlü parti olduğu iddia edilen MÇP-MHP yanında, en fazla üyeye sahip DYP’nin 1993 ve ANAP’ın da 1994’e değin hiç bir yıl üye aidatı beyan etmemeleri dikkat çekicidir.

Merkez sol partilerin, il düzeyinde merkezin sağındaki BBP ve RP’ye oranla daha az üye aidat gelirine sahip olmaları, yukarıda açıkladığımız nedenler saklı kalmak kaydıyla, sol partilerin de yerel örgütlere önem vermeyen bir yapı içinde olduklarını göstermektedir. Kuşkusuz, gerek sağ gerekse sol partiler için ortaya çıkan bu durum, 1983 sonrası yaşanan "uzun sürmüş" yeniden yapılanma ve kartelleşmenin de sonuçladır.

Aslında bu durum, Hazine yardımı gibi düzenli ve sıkıntısız bir gelir kaynağına alışmış kartel partileri yönetimlerinin işine de gelmektedir. Sağlıksız üye kayıtları ve ekonomik zorluklar aidat toplanmasını güçleştirmektedir. Etkili üye denetiminden kurtulan parti yönetimleri tabandan kopmakta; siyaset, profesyonel kadroların eline kalmaktadır. Bunun sonucunda partinin mali gücünü elinde bulunduran merkez yönetimleri / yöneticileri, partileri tepeden inmeci yaklaşımlarla yönetmekte, kongreler ve yerel örgütlere tahakküm etmektedirler. Partiler birbirine benzemekte; seçmen istemlerinden çok, makro politikalar önem kazanmaktadır. Bununla birlikte, varlığını sürdüren yanaşmacı ilişkiler ve kayırma sistemleri özellikle makro ekonominin yönetimini oldukça zorlaştırmaktadır..

Çeşitli çıkar beklentileriyle kayırma, tayin, teşvik, kredi vb. özellikle seçim dönemlerinde yoğunlaşan üye kayıtlarına bağlı olarak, partilerin kuruluş yıllarında ve seçim dönemlerinde arttığı gözlemlenen üye aidat gelirlerini dışarıda bırakacak olursak; partilerimizin, hukuken olduğu gibi (üye yazılımlarındaki sorunlar, fesihler, görevden alınmalar vb.), mali yönden de parti içi demokrasi sınavında başarısız görünmektedirler.

4. Parti Gelirlerinin Değerlendirilmesi

Aşağıda, daha önce açıkladığımız varsayımlarımız ışığında, inceleme kapsamına aldığımız siyasi partilerin 1983-1998 döneminde beyan edilen merkez ve il örgütleri gelirlerini, Hazine yardımı, bağışlar ve üye aidat gelirleri esas alınarak değerlendireceğiz.

4.1.Merkez - Sağ ve Merkezin Sağındaki Partiler

4.1.1. Anavatan Partisi

Seçim yılları ve 1998 dışında ANAP’ın özellikle genel merkez ve Hazine yardımı gelirlerindeki artış tam bir kesişme göstermektedir. İl gelirlerindeki farklılaşmalar toplam gelir artışlarında paralel gelişmeleri engellemiştir.

Parti genel merkez gelirleri incelendiğinde, bağış yüzde 19 ve Hazine yardımı yüzde 57 ortalamaya sahiptir. Bir başka deyişle; ANAP, genel merkez gelirleri dikkate alındığında "Hazine" partisi niteliğindedir. Hazine yardımları 1984’te genel merkez gelirlerinin yüzde 50’sini oluştururken; Bu oran, 1991-1997 arasında yüzde 60’ın üzerinde seyretmiştir. 1995’te ANAP genel merkez gelirlerinin yüzde 77’si Hazine yardımından sağlanmıştır. Hazine yardımının parti toplam net geliri içindeki ortalama payı da yüzde 37 olmuştur.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, partiye yapılan bağışlar; 1983’te genel merkez gelirleri içinde yüzde 62 paya sahipken, istikrarsız bir seyir izleyerek, 1980’lerin sonunda yüzde 10’un altına ve 1996’dan sonra da 0’a inmiştir. Bağış gelirlerinin seyri, partinin konumu (iktidar-muhalefet) yanında başka nedenlere bağlı olarak gelişmiştir. Bu nedenler arasında ANAP’ın Turgut Özal sonrasında siyasi yönü konusunda yaşadığı istikrarsızlık ve önderlik sorunları sayılabilir. Hangi nedenle olursa olsun, ANAP’ın bağış gelirleri ne bizim varsayımımızı, ne de karşı varsayımı doğrulamaktan uzaktır.

1990’dan sonra parti hesaplarında beyan edilmeye başlayan il düzeyinde toplanan bağışların il net gelirine oranının, 1983-1998 dönemi ortalaması yüzde 31 olmuştur. Beyan edilen dönem dikkate alındığında; bu ortalama, yüzde 50’nin üzerindedir. İl örgütüne yapılan bağışlar, yüzde 62’yle 1998’te en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Toplam bağış geliri parti toplam net gelirinde ortalama yüzde 20 paya sahiptir. En yüksek değerler, 1990 ve 1992’de sırasıyla yüzde 33 ve 34 olarak gerçekleşmiştir.

1993’ten sonra beyan edilmeye başlayan il gelirlerinde üye aidatlarının payı, 1994’te yüzde 10’a yükselmiştir. Üye aidatlarının il net ve toplam net gelir içindeki ortalama payları, sırasıyla yüzde 2 ve 1 olmuştur. Kayıtlı üye sayısında DYP ve RP’den sonragelen ANAP’ın, üye aidatını ve yerel örgütü göz ardı ettiği anlaşılmaktadır.

Partinin diğer gelir kaynakları, Hazine yardımından sonra ikinci sıradadır. Bunlar arasında, "mal varlığından sağlanan gelirler" 1985’ten itibaren yüzde 10-20’lik bir paya sahiptir. Piyasa ekonomisini savunan ANAP’ın, merkez sol partilerden bile çok düşük faiz ve repo geliri beyan etmesi de ilginçtir. Sonuç olarak, ANAP sadece genel merkez değil, parti toplam gelirleri de dikkate alındığında esas olarak "Hazine partisi" niteliğini korumaktadır.

4.1.2. Büyük Birlik Partisi

MÇP’den ayrılan bir grup milletvekiliyle, TBMM’de temsil edilmeye başladığı 1993’ten itbaren Hazine yardımı almaya başlayan BBP, "Hazine partisi" niteliğine en uygun parti olmuştur. Parti hesaplarında gözlemlenen genel eğilime uygun olarak, özellikle 1995’ten sonra, parti gelirlerinin Hazine yardımına bağımlılığı artmıştır.

Parti genel merkez gelirleri incelendiğinde; bağış gelirlerinin yüzde 6 ve Hazine yardımının da yüzde 88 ortalama paya sahip olduğu görülmektedir. Eldeki veriler, BBP’nin genel merkez etkinliklerini tümüyle Hazine desteğiyle sürdürdüğünü göstermektedir.

Hazine yardımı, 1993’te genel merkez gelirlerinin yüzde 60’tan fazlasını oluştururken; bu oran, 1994-1998 arasında yüzde 90’larda seyretmiştir. 1994’te genel merkez gelirlerinin yüzde 97’si Hazine yardımından sağlanmıştır. Hazine yardımının parti toplam net geliri içindeki ortalama payı da yüzde 45 olmuştur.

Genel merkez bağış gelirlerinin genel merkez net gelirleri içindeki ortalama payı yüzde 6 olurken; 1993’te yüzde 37’yle en yüksek orana ulaşmıştır. Öteki yıllarda önemli bir bağış geliri beyan edilmemiştir. Bağış gelirleri il düzeyinde gelirlerin ortalama yüzde 66’sını oluşturmuştur. Toplam bağış gelirlerinin toplam net gelire oranının ortalaması da yüzde 35 olarak gerçekleşmiştir. Bu kategoride, BBP RP’den sonra ikinci gelmektedir. 1993’e göre azalma göstermekle birlikte, bağış gelirleri toplam gelirleri içerisinde Hazine yardımının başlıca tamamlayıcısı olarak görünmektedir. Hazine yardımı ve bağışlar her yıl toplam gelirlerin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturmuştur.

İl düzeyinde bağıştan sonra ikinci gelir kaynağını oluşturan üye aidatları, istikrarlı bir seyir izleyerek il net gelirleri içerisinde ortalama yüzde 27 paya sahip olmuştur. 1995’te il gelirlerinin yüzde 30’una ulaşan üye aidat gelirleri, tüm zamanlarda parti toplam net gelirinin ortalama yüzde 14’ünü kapsamıştır. Böylece, BBP RP’yle birlikte en yüksek üye aidat geliri ortalamasını elde etmiştir.

Kısaca, yeknesak ve istikrarlı bir mali yapıya sahip olan BBP; genel merkez gelirlerinde tam anlamıyla "Hazine Partisi" niteliği gösterirken, il düzeyindeki gelirleri esas olarak bağışlar ve üye aidatlarından oluşmuştur. Öteki partilerle karşılaştırıldığında, BBP, toplam net gelirleri itibariyle de Hazine yardımına en fazla bağımlı parti kimliğindedir.

4.1.3. Doğru Yol Partisi

Merkez sağın bir başka partisi olan DYP, geleneksel olarak bağış (yüzde 70) ve genel merkezde yirmi kurucu üyeden toplanan üye aidatı (yüzde 30) desteğiyle siyasi yaşamına başlamıştır. Seçim dönemlerine rastlayan 1986, 1987 ve 1989 dışında ve özellikle 1992’den sonra, Hazine yardımındaki artışın genel merkez ve toplam gelirdeki artışla paralellik gösterdiği belirlenmiştir. Bununla birlikte, gelir artış grafiği en istikrarsız parti DYP’dir.

Parti genel merkez gelirleri incelendiğinde, Hazine yardımının yüzde 46 ve bağış gelirlerinin de yüzde 40 ortalama değerlere sahip olduğu görülmektedir. Hazine yardımı 1984’te genel merkez gelirlerinin yüzde 22’sini oluştururken; bu oran, 1991-1997 arasında yüzde 60’ın üzerinde seyretmiştir. 1992’te DYP genel merkez gelirlerinin yüzde 86’sı Hazine yardımından sağlanmıştır. Hazine yardımının parti toplam net geliri içindeki ortalama payı da yüzde 26 olmuştur.

DYP öteki partilerden farklı olarak kuruluşundan itibaren en uzun süreyle (7 yıl) bağış gelirlerine dayanarak etkinlikte bulunan tek partidir. DYP 1984’ten başlayarak Hazine yardımı almasına karşın, 1983-1989 döneminde bağış gelirleri ortalaması yüzde 80’e yakındır. Aynı dönemde, Hazine yardımlarının ortalaması ise, yüzde 27’dir.

Genel merkez bağış gelirleri genel seçimlerin yapıldığı 1991’de yüzde 22’ye ve izleyen yıllarda, 1995 dışında, "0"a inmiştir. Bu bağlamda, DYP, bağışlarla ilgili varsayımımızı doğrulamaktadır. 1993’ten başlayarak il bağış gelirleri artarak, 1993-1998 döneminde il gelirlerinin yüzde 63’ünü oluşturmuştur. Bu oran, 1983-1998 dönemi için yüzde 24 olarak gerçekleşmiştir. Toplam bağış gelirlerinin toplam net gelirler içindeki ortalama oranı yüzde 22’dir.

Eldeki verilere göre, en fazla üyeye sahip olan DYP’nin üye aidat gelirleri 1993’ten sonra beyan edilmeye başlanmıştır. Dört yıl (1993, 1994, 1997 ve 1998) beyan edilen üye aidat gelirlerinin il net gelirleri içindeki oranı 1993-1998 dönemi için yüzde 2 olurken, bu oran tüm dönem il gelirlerinin binde 8’idir. Üye aidatının toplam net gelirler içindeki payı ise, binde 6 olmuştur. ANAP gibi, DYP de "aidatsız üyelik" sistemi geliştirmiş görünmektedir.

DYP’nin gelir kaynaklarında 1988 sonrasında gözlemlenen çeşitleme, partinin 1987 seçimlerinde aldığı sonuçla ilişkilendirilebilir. DYP, bu seçimlerde kazandığı yüzde 19’luk oyla merkez sağın ikinci büyük partisi ve ANAP’a ciddi bir rakip olmuştur. Gerçekten de, bunu izleyen 1991 seçimlerinde DYP yüzde 27 ile merkez sağda birinci parti konumuna gelmiştir.

Buradan hareketle, siyasi partilerin sistemindeki konumlarının gelir yapısını etkilediğini söyleyebiliriz. Örneğin, DYP’nin iktidar alternatifi olmasıyla birlikte, 1988-1991 döneminde bağışlar, toplam gelirler içerisinde yüzde 50’ye yakın bir ortalamaya sahiptir. Bununla birlikte; bağışlar, DYP’nin iktidara gelmesiyle hızla eriyerek, 1995 (yüzde 5) dışında "0" olarak beyan edilmiştir. Bir başka deyişle, Türkiye’de iktidar alternatifi partilerin bağış toplama potansiyeli büyüktür; ancak, iktidara gelince bu kaynak kurumaktadır. Burada akla şu soru geliyor: Parti iktidara gelince para kaynağının yönü değişmekte midir?

DYP’nin genel merkez gelir kaynakları arasında vurgulanması gereken bir başka husus, 1992’den başlayarak faiz ve repo gelirlerindeki artıştır. Bu durum, 1997 yılı gelirleri incelendiğinde daha açıktır: Hazine yardımı yüzde 62 ve faiz ve repo gelirleri yüzde 31. Bir başka deyişle, DYP merkez sağın Hazine destekli faizci ve repocusu olmuştur.

4.1.4 Milliyetçi Çalışma Partisi - Milliyetçi Hareket Partisi

RP ve IDP’yle yaptığı seçim ittifakı sonucunda 1991’de TBMM’ne giren MÇP, 1992’de MHP adını almıştır. MÇP - MHP’nin 1983-1988 dönemi merkez örgüt gelirleri toplam olarak beyan edildiğinden, değerlendirme 1989’dan itibaren yapılmıştır.

Genel merkez gelirleri, Hazine yardımı almaya başladığı 1992’ye değin tümüyle bağış olarak beyan edilmiştir. Hazine yardımının süreklilik kazanması ve bağış gelirlerinin yerini almasıyla partinin gelir kalıbı özellike merkez örgütünde Hazine yardımı ağırlıklı olmuştur.

1995’ten başlayarak genel merkez, il, toplam gelir ve Hazine yardımı artış oranları büyük paralellik göstermeye başlamıştır. 1993 -1998 döneminde, genel merkez gelirlerinin ortalama yüzde 71’i Hazine yardımından sağlanmıştır. Aynı dönemde, Hazine yardımının toplam net gelirler içindeki payı ortalama yüzde 40 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu değerler, MÇP - MHP’yi " Hazine partisi" olma sıralamasında BBP’den sonra ikinci yapmıştır.

1989-1998 döneminde, genel merkez gelirlerinin ortalama yüzde 34’ünü oluşturan bağış gelirleri, 1996’dan sonra hiç beyan edilmemiştir. 1994’ten başlayarak beyan edilen il bağış gelirlerinin il net gelirlerindeki ortalama payı da yüzde 72 olarak gerçekleşmiştir. Toplam bağış gelirlerinin toplam net gelire oranı, 1992’den başlayarak artmış, 1997’de yüzde 39’a ve ortalama olarak ta yüzde 24 düzeyine ulaşmıştır.

1993’te ilk beyan edildiğinde il net gelirlerinin yüzde 100’ünü oluşturan; ancak, izleyen yıllarda yüzde yirminin altında seyreden üye aidatının, 1993-1998 döneminde ortalama payı yüzde yirminin altında seyreden üye aidatının, 1993-1998 döneminde ortalama payı yüzde 30’dur. Bu dönemde, üye aidat gelirlerinin toplam net gelirler içindeki payı da ortalama olarak yüzde 11 düzeyindedir. Partinin kurulduğu yıl esas alındığında, bu oran yüzde 4’e düşmektedir.

MÇP-MHP’nin, gerek genel merkez, gerekse il örgütü gelir yapısı, bazı değişikliklerle BBP’yle büyük benzerlik göstermektedir. 1992-1997 döneminde DYP’ye göre daha az olmakla birlikte, hazine yardımı destekli faiz ve repo gelir kaynağına yönelen ikinci sağ partidir. 1995’teki oy artışına karşın, 1999 erken genel seçimlerine değin "ciddi" bir iktidar alternatifi olarak algılanmayan MHP’nin, beyan ettiği gelir yapısı da bunu desteklemektedir.

4.1.5. Refah Partisi

Genel merkez, il ve toplam gelir ile Hazine yardımı artış oranları arasındaki parelel gelişmeler özellikle 1995’ten sonra belirginlik kazanmıştır. Ancak 1997 yılına ilişkin parti hesaplarının beyan edilememesi nedeniyle bu konuda daha güvenli bir değerlendirme yapmak olanaksızdır. Hazine yardımının 1984-1996 döneminde yüzde 67 olan genel merkez gelirleri içindeki ortalama payı, 1988’den başlayarak artmış ve 1991 ve 1994 dışında yüzde 90’ın üzerinde olmuştur. 1992’den başlayarak artan Hazine yardımının parti toplam gelirindeki payı, ortalama yüzde 30’dur. Bu nedenle, RP, özellikle son yıllarda bir "Hazine partisi" görüntüsü vermektedir.

Öteki partilerde olduğu gibi, RP’nin de kuruluş yıllarında etkinliğini bağışlarla sürdürdüğü görülmektedir. Bağışların genel merkez ve toplam net gelirlerdeki ortalama payları, sırasıyla, yüzde 48 ve 44 olarak hesaplanmıştır. Bu değerler göstermektedir ki, RP, Hazine yardımından sonra bağış kaynaklı bir gelir yapısına sahip olmuştur. Bununla birlikte, genel merkez bağış gelirleri 1988 sonrasında, 1991 dışında hemen hemen "0" çıkmıştır. "Mercümek skandalının" bu gelişmede etkisi olduğu düşünülmektedir. Her şeye karşın, RP tüm partiler içerisinde bağış gelirlerinin toplam net gelire oranı itibariyle birinci sırada yer almıştır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, ikinci en fazla kayıtlı üye sayısına sahip olan RP’nin 14 yıllık gelirleri içinde, üye aidatı il net gelirinin ortalama yüzde 22’si ile toplam net gelirin ortalama yüzde 14’ünü oluşturmuştur.

Toplam gelirler içerisindeki oranı itibariyle, BBP partisi ile birlikte en fazla üye aidat gelirine sahip parti olmuştur. Hem il hem de genel merkez gelirlerindeki en yüksek oran, partinin kurulduğu 1983’te sırayla yüzde 39 ve 32 olarak gerçekleşmiştir. Genel merkez gelirlerinin ortalama yüzde 15’ini yerel örgütüne yardım olarak gönderen RP’nin, mali anlamda örgütüyle en iyi ilişkide bulunan parti olduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak; öteki partileri sürekli olarak kartel partileri olarak suçlayan RP’nin "Hazine partisi" niteliği yanında, il gelirleri itibariyle bağış ve üye aidatı kaynaklı bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz.

4.2. Merkez - Sol ve Merkezin Solundaki Partiler

4.2.1 Cumhuriyet Halk Partisi

12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonucunda kapatılan CHP, 1992’de yeniden açılarak siyasi etkinliklerine başlamıştır. O tarihte SHP’den ayrılan bir grup milletvekili ile TBMM’nde grup kuran yeni CHP, 1993’ten başlayarak Hazine yardımından yararlanmıştır. Bilindiği gibi bu iki parti daha sonra 1995’teki kurultayda birleşme kararı almışlardır.

CHP’nin de öteki partiler gibi 1995’ten başlayarak Hazine yardımına bağımlı hale geldiğini böyleyebiliriz. Yıldan yıla değişkenlik göstermekle birlikte, Hazine yardımının genel merkez gelirlerinin ortalama yüzde 40, toplam net gelirlerin de ortalama yüzde 25’ine ulaştığı hesaplanmıştır.

Bağış gelirlerinin gelen merkez gelirleri içindeki payı ortalama yüzde 4’tür. Daha önece de açıklandığı gibi, özellikle İSKİ skandalının etkisiyle olsa gerek, 1993 dışında partinin genel merkez gelirlerinde bağış geliri hemen hemen yok gibidir. İl bağış gelirleri, il net gelirleri içinde ortalama yüzde 37 paya sahiptir ve en yüksek değerine 1995’te yüzde 59’la ulaşmıştır. Toplam net gelirler içindeki bağış gelirlerinin payı ise yüzde 14’tür.

Büyük olasılıkla üye kayıtları oluşturulmadığından, CHP,’nin yeniden açıldığı 1992’de üye aidat geliri beyan edilmemiştir. 1993-1998 döneminde toplanan üye aidatlarının il net geliri içindeki ortalama payı yüzde 30’un üzerinde olmuştur. Bir başka deyişle, üye aidatları, CHP’nin il gelirlerinde bağışlardan sonra ikinci sırayı almaktadır. Bununla birlikte; SHP’den katılımlarla birlikte, üye sayısı yönünden merkez sol partiler arasında birinci sırada yer alan CHP, üye aidatlarının toplam net gelir içindeki yüzde 4 ortalamasıyla bu partiler içinde son sırada yer almıştır.

Öte yandan, CHP’nin gelirleri arasında, diğer gelir kaynakları daima önemli bir paya sahiptir. Bunlar arasında, malvarlığı ve kira gelirleri başlıca diğer gelir kaynaklarıdır. Bu kategoride, partinin gelecek yıla devreden alacak ve borçları da önemli bir yekün tutmaktadır. Örneğin 1995, 1996 ve 1997’de devreden borçlar toplam gelirin 1/4 ila 1/5’ini oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, CHP borçla yaşayan bir parti görünümündedir.

Özetleyecek olursak; CHP’nin merkez örgütü gelirleri, esas olarak hazine yardımı, faiz ve repo ile diğer gelir kaynaklarına dayanmaktadır. Bir başka deyişle, sağda DYP ve aşağıda açıklayacağımız DSP gibi, CHP de Hazine kaynaklı faiz ve repocu olmuştur. İl düzeyinde ise, bağış ve üye aidatı başlıca gelir kaynaklarıdır.

4.2.2. Demokratik Sol Parti

İlk kuruluş yılında toplam gelirlerinin yüzde 61’i üye aidatından oluşan DSP, Hazine yardımı aldığı 1987’den başlayarak merkez solun "Hazine partisi" olmuştur. 1991-1994 arasındaki bazı sapmalara karşın; genel merkez, il, toplam net gelir ve Hazine yardımı artış oranlarındaki paralellik, özellikle, 1995’den başlayarak belirginlik kazanmıştır. Bir başka deyişle, "Hazine yardımı sendromu" DSP için de geçerlidir. Hazine yardımının arttığı yıllarda, diğer kategorilerdeki gelirlerin hızla azaldığı belirlenmiştir.

Esas olarak, Hazine yardımı 1991 (yüzde 48), 1993 (yüzde 40) dışında yüzde 50 ve üzerinden seyretmiştir. 1992’de genel merkez gelirlerinin yüzde 83’ü ve toplam gelirin yüzde 57’si Hazine yardımından sağlanmıştır. Genel merkez gelirlerinin ortalama yüzde 62’si ve toplam gelirin ortalama yüzde 39’u Hazine yardımı kaynaklıdır. İncelediğimiz partiler içerisinde DSP, BBP ve MÇP-MHP’den sonra Hazine yardımına bağımlılıkta üçüncü partidir. DSP’nin Hazine yardımı almadığı 1985 ve 1986 yıllarını dışarda tutacak olursak, Hazine yardımının parti toplam gelirlerindeki oranı yüzde 50’nin üzerine çıkmaktadır.

Genel merkez ve toplam bağış gelirlerinin genel merkez ve toplam net gelir içindeki payları; 1985, 1986, 1990 ve 1991 yılları dışında, çok önemsiz miktarlardır. 1986’da genel merkez gelirlerinin yüzde 97’sini oluşturan bağışların, genel merkez gelirleri içindeki ortalama payı yüzde 12’dir. Yine 1986’da il gelirlerinin yüzde 60’ını oluşturan il düzeyinde toplanan bağışların il net geliri içindeki ortalama payı yüzde 45 olmuştur. Bir başka deyişle, DSP il düzeyinde bağışlarla varlığını sürdürmüştür.

Toplam bağışların toplam parti net gelirlerindeki seyri özellikle 1992’den sonra azalmakla birliklte tüm zamanlarda ortalama yüzde 23’lük bir paya sahip olmuştur. RP, BBP ve MÇP-MHP’den sonra bağış gelirlerinin toplam gelire oranı en yüksek parti DSP’dir.

İl düzeyinde toplanan üye aidatları, il net geliri içinde en yüksek düzeyine yüzde 49’la 1985’te ulaşmıştır. 1992 dışında (yüzde 28) hızla azalmakla birlikte; istikrarlı bir seyir izleyerek il net gelirlerinin ortalama yüzde 19’unu oluşturmuştur. Buna karışlık, üye aidat gelirlerinin toplam net gelirler içerisindeki ortalama oranı yüzde 9’dur. Parti örgütünde üyeliğin sınırlı tutulması ve demokratik olmayan uygulama söylentilerine karşın, DSP, üye aidat gelirleri sıralamasında RP ve BBP’den sonra üçüncü sırayı almaktadır. Öte yandan, DSP, RP ve HP-SHP’den sonra genel merkezden yerel örgütüne en fazla yardım (ortalama yüzde 10) gönderen üçüncü partidir.

DSP’deki kartelleşme eğilimleri, son yıllarda gelir yapısıyla bütünlük oluşturmaktadır. Merkeziyetçi yönetim eğilimleri, merkeziyetçi mali yapılanmayla güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bunun en somut örneği, gelir kaynaklarında merkezin etkisini artıracak araçların giderek önem kazanmasıdır.

Eldeki verilere göre, faiz ve repo gelirleri özellikle 1994’ten sonra ivme kazanarak, 1998’de parti gelirleri içerisindeki birinci sıraya (yüzde 49) yükselmiştir. Özellikle, 1997 ve 1998 rakamları gösterilmiştir ki, DSP, sadece Hazine destekli faiz ve repocu olmakla kalmamış, tasarruflu davranarak faiz ve repo gelirlerini ana para haline getirebilmiştir. Kısaca, DSP, aynı zamanda iyi bir "yatırımcı parti" kimliğinde gözükmektedir.

4.2.3. Halkçı Parti - Sosyal Demokrat Halkçı Parti

1983 genel seçimlerinde ikinci büyük parti olan HP; 2 Kasım 1985’te adını SHP olarak değiştirdikten bir gün sonra, SODEP’le birleşmiştir. 1995’te de SHP, CHP’yle, birleşme kararı almıştır. 1983’te kurulduğunda üye aidatı (yüzde 82) ve bağışlardan (yüzde 15) oluşan başlıca gelir kaynakları, Hazine yardımının alındığı 1984’ten itibaren farklılaşmalar göstermiştir.

Genel merkez, il, toplam net gelir ve Hazine yardımı artışı arasındaki ilişkide, HP-SHP sürekliliği genel bulgumuzla büyük bir benzerlik göstermektedir. 1988’den başlayarak Hazine yardımlarındaki artış, parti gelirlerinin temel itici gücü olmuştur.

Genel merkez gelirleri içindeki ortalama değeri yüzde 52 olan Hazine yardımı, toplam net gelirler içinde de yüzde 32’lik bir ortalama değere sahiptir. Partinin Hazine yardımına bağımlılığı 1992’den sonra hızlanarak, 1995’te genel merkez ve toplam net gelirin yüzde 60’tan fazlası bu kaynaktan sağlanmıştır. Bu veriler ışığında, HP-SHP sürekliliğini de "Hazine partisi" olarak tanımlayabiliriz.

İnişli çıkışlı bir grafik izleyen genel merkez ve toplam bağış gelirleri özellikle 1992’den sonra nızla azalmıştır. Kuşkusuz, bunda İSKİ skandalının büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz. En yüksek düzeyine (yüzde 30) 1988’de ulaşan genel merkez bağış gelirleri, genel merkez gelirleri içerisinde ortalama yüzde 11’lik bir paya sahiptir. İl düzeyindeki bağışlar ilk yıllara göre azalmakla birlikte; toplam il gelirleri içerisinde ortalama yüzde 40’lık payla, birinci gelir kaynağını oluşturmaktadır. Bağış gelirlerinin toplam net gelir içindeki payı ise, DSP’yle benzerlik göstererek ortalama yüzde 23’tür.

Üye aidat gelirlerinin il net gelirlerine oranı ortalama yüzde 19’dur. Genellikle, yüzde 10 düzeyinde seyreden üye aidatlarının, toplam gelir içerisindeki ortalama payı da yüzde 8 olmuştur. 1994’te özel aidat ve parti faaliyet gelirleri içerisinde toplam olarak verilen üye aidat miktarı tüm partiler içinde rekor düzeye ulaşmıştır (yüzde 61). Öte yandan, HP-SHP, RP’den sonra genel merkez gelirlerinde parti örgütüne en fazla (ortalama yüzde 11) yardım gönderen ikinci partidir.

HP’nin SHP adını almasından sonra önem kazanan diğer gelirler içerisinde başlıca kaynaklar, varlık gelirleriyle borçlanma ve kredili alımlardır. Tıpkı CHP gibi, HP-SHP’nin de etkinliklerini borçla sürdürdüğü görülmektedir.

Esas olarak "Hazine partisi" niteliğindeki HP-SHP, öteki merkez sol partiler gibi düzenli faiz ve repo gelirlerine sahiptir. 1990’da Hazine yardımının (yüzde 15) yaklaşık iki katı tutarında gerçekleşen faiz ve repo gelirleri, Hazine kaynaklı tasarrufu değerlendirme becerisini göstermektedir.

5 Genel Değerlendirme ve Sonuç

Türkiye’de siyasi partilerin mali yapılarıyla ilgili bilgileri, sadece Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan siyasi parti mali denetim kararlarından öğrenmek olanaklıdır. Ancak, bu kararlar, "siyasi partilerin beyanları ve eldeki bilgi ve belgelere göre" alınmaktadır.

Parti hesaplarının büyük bir bölümü sistematikten uzaktır. SPY (Madde 73) hem bilanço esası, hem de gelir gider cetvelleri tutulmasını öngörmüştür. Partilerin bu konuda izleyecekleri yol, kendi iç düzenlemelerine bırakılmıştır. Özellikle yerel örgütlerdeki kayıtlar sorun yaratmaktadır. Buna bağlı olarak, mali denetim sonuçlarının yayınlanması uzamakta ve çoğu kez yüzeysel kalmaktadır. Ayrıca, parti gelir ve giderlerinle usulsüzlük yaygındır. Bu konuda ayrıntılı veriler, yakında yayınlanacak bir başka çalışmamızda kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.

Bu sınırlılıklar içerisinde yapmış olduğumuz incelemenin başlıca bulguları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

• Birinci varsayımımıza uygun olarak; TBMM’nde temsil edilen büyük partilerin hepsi, gelirlerinin artan bir bölümünü Hazine yardımından sağlamaktadır. "Hazine yardımı sendromu" olarak tanımladığımız bu olgu sonucunda, beyan edilen öteki gelir kaynaklarının toplam parti gelirindeki değerleri oransal olarak azalmaktadır.

• Bağış gelirleri, genel olarak, partilerin ilk kuruluş yıllarında ve iktidara gelmeden önce önem taşımaktadır. İzleyen yıllarda ve özellikle iktidar dönemlerinde bağış gelirleri yok denecek kadar azdır. Böylece, iktidar partilerinin daha kolay bağış toplayacağı yolundaki varsayımımız doğrulanmamıştır. Bu durumda; iktidara gelmeden önce bağış toplayabilen partilerin, iktidara gelince kontrol ettikleri kaynakları bağış sahiplerine yönlendirip yönlendirmediği sorusu akla gelmektedir. Bir başka deyişle, partiler iktidara geldikten sonra para akışının yönü değişmekte midir? Özellikle, ihale ve teşvik süreçlerinde sürekli gündemde olan "rüşvet" söylentiyeriyle birlikte, bu varsayımımızın sınanması gerekmektedir.

• Üye aidatları hemen hemen tüm partilerde "cüceleşerek", faiz ve repo gelirlerinin ardından beşinci sırada yer almaktadır. Hazine yardımının artışına karşıt olarak, üye aidatının azalması, partilerin tabandan kopuşunu; demokratik olmayan ve merkeziyetçi parti yönetimleri ile kartelleşme eğilimleri varsayımını desteklemektedir. Siyasi partilerde üyeliğin işlevinin yeniden sorgulanması ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması düşünülmelidir. Öte yandan, bir önceki sonucumuzla bağlantılı olarak, illerde izlenmesi zor olan üye aidatı yerine bağış toplandığını çıkarsayabiliriz.

Bu çalışmamızda, niceliksel çözümlemesini yapmadığımız, partilerin gelir kaynaklarıyla ilgili öteki saptamalarımız şunlardır:

• Özellikle merkez sol ve sağ partilerin büyük bir bölümünde CHP, DSP, DYP, HP-SHP ve MÇP-MHP- istikrarlı bir tasarruf eğilimi saptanmıştır. Hazine yardımının da etkisiyle, birikimler banka mevduatında faiz ve repo olarak değerlendirilmekte ve parti örgütü mali yönden güçlendirilmektedir. Buna karşılık, serbest piyasa ekonomisini savunan ANAP’ın faiz ve repo geliri beyan etmeyişi şaşırtıcı olmuştur.

• Partilerin rozet, bayrak ve flama gibi tanıtım malzemeleri satışlarından elde ettikleri gelirler son sırada yer almaktadır.

• Başlıca varlık gelirleri, kira ve nakit devrinden oluşan diğer gelirler kategorisi; tüm partiler için iskitrarlı bir seyir izleyerek, Hazine yardımı ve bağışlardan sonra üçüncü en fazla gelir sağlayan kanağı oluşturmaktadır.

Yukarıdaki bulgular ışığında incelediğimiz partileri toplam gelirlerinin ortalama değerlerini göz önüne alınarak aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz.

• Hazine yardımı partisi: BBP

• Hazine yardımı ve bağış partisi: RP

• Hazine yardımı ve diğer gelir partisi: CHP

• Hazine yardımı, bağış ve diğer gelir partileri: ANAP, DSP, DYP, HP-SHP ve MÇP-MHP

Kısaca, sistemdeki partiler mali anlamda büyük oranda Hazine yardımına ve dolayısıyla devlete bağımlı hale gelmişlerdir. Bunun sonucunda, siyasi partiler sisteminde ortaya çıkan gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz.

• Siyaset, Michels’in (1962 / 1911) "oligarşinin tunç yasası"nı anımsatan bir biçimde; genel merkezlerdeki parti bürokrasisinin yönetiminde, profesyonel kamuoyu araştırma ve tanıtım uzmanlarınca yönlendirilmeye başlanmıştır.

• Parti tabanı kavramı hızla yok olmaktadır ve parti önderleri kendileriyle uyumlu olmayan yerel örgütleri kolaylıkla görevden alabilmektedir.

• Mali ve idari yönden etkisiz üyelik kurumunun tabanda denetimi de olmayınca, parti merkez yönetimi seçmen istemlerinden çok, merkezde üretilen politikaların pazarlanmasıyla uğraşmaktadır.

• Mali yönden güçlü parti genel merkezleri, "parti disiplini" adı altında merkeziyetçi eğilimlerini artırmaktadır.

Sistemin kartelleşmesini teşvik eden Hazine yardımına bağımlılık, parti sisteminde statükoyu korumaktadır. SPY’ye göre, Hazine yardımında esas olarak büyük partiler yararlanmaktadır. Sisteme yeni partilerin girmesi oldukça zor ve özel koşullara bağlıdır. 1983-1998 döneminde Hazine yardımından yararlanan küçük partiler DEP, DTP, HEP, IDP, Yeni Parti ve YDH aslında büyük partilerden ayrılan milletvekillerince oluşturulmuştur. Hazine yardımı almadığı 1991’de RP-MÇP ittifakıyla Meclis’e giren IDP dahil, bu partiler, ya Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmış, ya kendilerini feshetmiş ya da izleyen ilk seçimde silinip gitmişlerdir. Sisteme sonradan giren DYP, CHP ve MÇP-MHP’yse; merkezci ve kartel anlayışları da içinde barındıran, 1980 öncesi mirasa bağlı olarak sistemde varlıklarını sürdürmektedirler.

Seçmen tercihlerindeki yüksek oynaklık, birçok partiye iktidar alternatifi olma şansı verebilmektedir. Askeri müdahalelerin etkisi ve siyasi partilerin sivil toplum örgütleriyle yeterince bütünleşmemesi yanında, partilerin bol vaade dayalı her kesimden oy almaya yönelik (catch-all) stratejileri de seçmen tercihlerini etkilemektedir. Seçmen, Anayasal ve yasal çerçevinin yeknesaklaştırdığı siyasi partiler arasından ehven-i şeri seçmektedir.

Seçmen tercihlerinde "merkezkaç eğilimlerin" artmasına karşın, bu tür partiler - RP ve MHP- kısa sürede merkezci bir niteliğe bürünmektedirler. Bir başka anlatımla, parti sisteminin oturmamışlığı ve seçmenin tatminsizliği ortamında bazı "denenmemiş" partilerin slogan zenginliği seçmenin merkezkaç eğilimlerini cezbetmektedir.

Parti sisteminin bölünmüşlüğü önlemek amacıyla uygulanan yüksek barajlı d’Hondt seçim sistemi, merkezkaç eğilimlerce desteklenen partiler lehine daha gayri adil sonuçlara yol açmaktadır. Bu partiler aldıkları oydan daha fazla oranda temsil edilebilmektedir. Böylece, hükümet olma şansları artmakta ve kartelle bütünleşme sürecine girmektedirler. Kısaca, hem seçmen tercihlerindeki oynaklık, hem de parti sisteminin bölünmüşlüğü sürmektedir. Aslında bu partilerden MÇP-MHP, hükümette olmasa bile devlet örgütünde uzun yıllar iktidar ortağı olarak gizli - açık merkezci bir yaklaşıma sahip olmuştur. RP ise, uzun direnişine karşın 28 Şubat süreciyle merkezci eğilimlerle uzlaşma yapmak zorunda kalmıştır.

Bir yandan Hazine yardımı alma olanağı, öte yandan, belki daha önemli olarak merkezde iktidarı paylaşarak yanaşmacı çıkar ilişkilerinden yararlanmak isteği, partileri merkezci kılmaktadır. Bunun sonucunda, partinin sistemdeki konumu gelir yapısını da etkilemektedir. Seçmen tercihleriyle siyasi partilerin stratejilerindeki bu özellikler, Türk siyasi parti sisteminde kilitlenmeye neden olmaktadır. Değişmeyen kadrolar, her seçmene yönelik politikalar ve kartelleşme eğilimleri bu yapının temel özellikleridir.

Siyasi parti sistemiyle ilgili bu değerlendirmemizden sonra, partelerin gelir kaynaklarıyla ilgili birkaç noktaya daha işaret etmek istiyoruz. Siyasetin pahalılandığı bir ortamda, "siyasi partelerin beyanları ve eldeki bilgi ve belgelere göre" yapılan siyasi parti mali denetimindeki verilerin gerçeği ne kadar yansıttığı sorgulanabilir. Son yıllarda, bazı partilerin yurtiçi ve yurtdışı yasal olmayan gelir kaynaklarıyla ilgili ortaya çıkan iddialar ve saptamaların kapsamını genişletmek olanaklıdır. Siyaset-iş dünyası ve özellikle, siyaset-medya ilişkilerindeki yakınlaşma ve çıkar ilişkileri, Türkiye’de siyasetin finansmanıyla ilgili engin bir araştırma konusu oluşturmaktadır.

Partilerin genel merkez ve yerel örgütlerinde yaygın bir biçimde ayni nitelikte kaynakların kullanıldığı bilinmektedir. Bu tür gelirler parti hesaplarında görünmemektedir. Dolayısıyla, özellikle büyük partiler için tahminen beyan edilenin en az 3-4 katı kadar beyan edilmeyen parti gelirleri mevcuttur.

Seçim kampanyalarında partilere ve adaylara sağlanan miktarı ve kaynağı beyan edilmeyen bağışları da hesaba katacak oluşsak, siyasetin finansmanının kapsamı öngörü sınırlarını zorlamaktadır. Bu bağlamda, ANAP’ın 1997 hesaplarında gösterilen ve SPY’nin 66’ncı maddesine aykırı biçimmde parti genel başkanına bedelsiz olarak uçak tahsis edilmesi ile eski DYP milletvekili ve bakan Köksal Toptan’ın Ağustos 2000’de açıkladığı bir hayali ihracatçıdan aldığı 15 milyarliralik bağış "devede kulak" kalmaktadır. Bununla birlikte, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de siyasetin finansmanında bağışlar en önemli kaçak noktası olarak görünmektedir.

Doğrudan parti gelirlerine etkisi olmasa da, partinin araç olarak kullanıldığı devlet ihalelerindeki komisyonlar ve rüşvet söylentileri de "ciddi" araştırma gerektirmektedir. Rüşveti siyasetin ayrılmaz bir parçası haline getiren bazı siyasetçilerinin son yaşanan Kohl sıkandalından almaları gereken çok ders bulunmaktadır.

Mevcudu varsa "siyasi etik" ve gerçekten isteniyorsa "saydamlık" gereği siyasette dönen paranın cesurca açıklanması demokratikleşme için son derece önemlidir. Yaptığımız bu çalışma, buz dağının görünen yüzeyini yansıtmaktadır. Ferçek bilgiler, "dürüst siyaset anlayışının" erdemine sığınan derin sularda bulunmaktadır.

KAYNAKLAR

Atilla Akar, Öteki DSP, Ecevitlerin Gayri Resmi Öyküsü, İstanbul, Metis Yayınları, 2002.

Herbert E. Alexander (derl.), Comparative Political Finance in the 1980s, Cabridge: CUP, 1989.

Peter Burnell ve Alan Ware (derl.). Funding democratization, MAnchester ve New York: Manchester University Press, 1998.

Ali Çarkoğlu, "The Turkish Party System in Transition: Party Performance and Agenda Transformation", Political Studies, 46 (1998): 544-71.

Tarhan Erdem ve Mehmet Kabasakal, "Türkiye’de Yeni bir Parti Sistemine Doğru: Siyasi Partiler Kanunu, Parti Örgütleri ve Parti İçi Demokrasiden Beklentiler," Ali Çarkoğlu, Tarkan Erdem, Mehmet Kabasakal ve Ömer Faruk Gençkaya, Siyasi Partilerde Reform, İstanbul: Tesev, 2000, 29-126.

Ömer Faruk Gençkaya, "Siyasi Partiler ve Adaylara DEvlet Desteği, Bağışlar ve Seçim Giderlerinin Sınırlandırılması", Ali Carkoğlu vd., Siyasi 2000, 127 -234

Ersin Kalaycıoğlu, "Turkish Democracy: Patronage versus Governance," Turkish Studies, 1 (2001): 54 - 70

"The Shaping of Party Preferences in Turkey: Coping with the Post-Cold War Era," New Perspectives on Turkey, Spring 1999, 20: 47-76

RichardS. Katz ve Deter Mair, "Changing Modells of Party Organization and Party

Democracy: the Emergence of the Cartel Party", Party Politics, 1 (January 1995): 5 - 28

"The membership of political parties in European democracies, 1960-1990, European Journal of Political Research, 22 (1992) : 329-45.

Robert Michels, Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchical Tendencies of Modern Democracy, New York: The Free Press, 1962 / 1911.

Susan Scarrow, Parties and Their Members: Organizing for Victory ih Britain and Germany, New York ve Oxfort: Oxfort University Press, 1996.

Herbert Kitschelt, "Citizens, politicians, and party-cartelization: Political representation and state failure in post-industrial democracies", European Journal of Political Research, 37 (2000): 149-79.

Ergun Özbudun, Contemporary Turkish Politics, Challenges to Democratic Consuldation, Boulder, London: Lynne, Dienner Publishers, 2000.

T.C. Resmi Gazete, "Anayasa Mahkemesi Kararları-Siyasi Parti Mali Denetimi," 1988-2001 (çeşitli)

Nahit Yüksel, Türkiye’de Siyasi Partilere Devlet Yardımı, Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE, 1994.