2000 DÜNYA MATEMATİK YILI



Uluslararası Matematik Birliği’nin öncülüğünde ve UNESCO’nun desteğiyle 2000 yılı dünyada Matematik Yılı olarak ilan edildi. Dünyada bunca aciliyeti olan sorun varken matematik gibi soyut bir konuyu tüm dünyanın dikkatine sunma gereği neden doğmuş olabilir?

Günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış olan filozof Eflatun’un eserlerini okurken onun zaman zaman çağından şikayet ettiğini görürüz. Daha çok Sokrat’ın ağzından dile getirdiği eleştirilerinde insanların günlük çıkar ve zevklerinin ötesini göremediklerini ileri sürer. Uzun vadeli hesapları algılayamadıkları için Sokrat’a göre hep yanlış kararlar alırlar ve dünya hep daha kötüye gider. Bazan Eflatun’un yazdıklarını değil de günümüzden bir köşe yazarının yazılarını okuyorum gibi gelir bana. Trafikte önünüzdeki son model pahalı jipin penceresi açılır ve dışarı çöp atılır. Ya da her araç girebileceği her boşluğa girmeye çalıştığı için trafik kilitlenir, herkes diğerini suçlar. Bunların matematikle ne ilgisi var diyeceksiniz…

Bir Partidesiniz. Katılanların hepsi sizin gibi seçkin okullardan mezun olmuş. Elit bir topluluk. Sohbet arasında hiç kimse “Ben edebiyattan anlamam” demez. Sinema sanatından hiç anlamamakla övünene da rastlanmaz. Hele müziği anlamadığını, lisede müzikten hep kötü not aldığını böbürlenerek anlatana rastlamak söz konusu bile değildir. Oysa matematik! Acaba Real otoparkında camından iki kirli mendili terbiyesizce fırlatıp atan o aracın sahibi, ki benim uyarım üzerine “tamam kardeşim, tamam” demişti, dost toplantılarında matematik bilmezliğini övünç kaynağı yapmıyor mudur? Camdan attığı mendillere korna çalanların varlığından söz edip kahkaha atarken dostları da ona katılmıyor mudur?

Rusya’nın karışık dönemlerinde, askerlerin evleri basıp sisteme karşı olanları öldürdükleri sıralarda yine askerler bir eve girerler ve ev sahibini öldürmeye karar verirler. Ev sahibi itiraz eder, “Ben matematikçiyim; beni öldüremezsiniz” der. Askerlerin başındaki çavuş da “Öyle ben matematikçiyim demekle olmaz.” der ve ona bilinen bir fonksiyonun seri açılımını sorar. Ev sahibi cevap verince de “Tamam sen gerçekten matematikçiymişsin, inandım” der ve askerlerini çekip başka eve gider. Acaba o çavuş arabasının penceresinden sokaklara çöp atıyor mudur? Real parkındaki o aracın sahibi acaba yukardaki çavuşun yerinde olsa o matematikçiye soracak bir soru bulabilir miydi?

Yıllar öncesinin lise ders kitaplarından birinin ilk sayfalarında bir resimli hikaye anlatılırdı. İlk resimde birbirine iple bağlı iki eşeğin önlerindeki otları yeyip bitirdiklerini ama daha ilerdeki otları yemelerine boyunlarını birbirlerine bağlayan ipin engel olduğunu görürdük. İkinci karede bu eşekler ortada oturup düşünürlerdi. Eşekler belki düşünemez ama hikayenin çizeri ikisinin de kafasının hizasına kalınca birer soru İşareti koyduğu için belli ki bizim eşeklerin düşündüğünü düşünmemizi istemişti! Daha sonraki iki karede eşeklerin beraberce önce bir taraftaki, sonra da öbür taraftaki otları yediklerini görürdük. Eşeklerin bile küçük bir plan yapıp, inatlarını ve egolarını kontrol altına aldıklarında hayatta kârlı çıkabildiklerini sezip kendi hayatımızda yaptığımız ‘eşeklikleri’ düşünürdük. En azından hayatta hemen şimdi görülüp algılanabilenin ötesinde birşeyler olabileceğinden şüphelenmeye başlardık. Kütüphanelere dalıp bizden önce bu heyecanı yaşamış olanların tecrübelerinden yararlanmaya başlamamız bu dönemlere rastlar. Zaman ötesinden heyecanları ve istekleriyle tanıştığımız kahramanlarımızın peşinden kimimiz sanata kimimiz bilime yöneldik.

Yıllar sonra tuttuğu yolun hakkını vererek yürüyenlerin aslında başlarda sandığımız kadar birbirinden uzaklaşmadığını gördük. Doğanın bir güzelliğini algılamaya çalışırken onun içindeki Fibonacci sayıları dizisini, altın oranı görmemek bir eksiklik olmaz mı? Belki Fibonacci dizileri ve altın oran hepimizi bayacak kadar çok konuşuldu ama bunlar bir gösterge değil mi? Doğada sadece Fibonacci dizisi ve altın oran var ve ben zaten onları bıkıncaya kadar ezberledim yaklaşımı savunulabilir mi? Örneğin son dönemlerde düğümler teorisinin virüslerle ilgili çalışmalarda kullanılmaya başlaması matematikçilerin dışında herkesi şaşırttı. Matematikçiler buna hiç şaşmadı çünkü onlar bunun zaten böyle olduğunu, doğanın matematik olduğunu bildikleri için bu işe gönül ve ömür vermiş kişiler. O yüzden analizin bazı konularının wavelet adı altında yeniden keşfedilip kullanılmaya başlanmasına, cebirsel geometri ve sayılar teorisinin bazı konularının son yıllarda birdenbire kodlama teorisinde kullanılmaya başlanmasına matematikçiler hiç şaşmadı. Zaten bugün matematik bölümlerinde yapılan kodlama teorisiyle mühendislik bölümlerinde yapılan kodlama teorisi arasında büyük fark vardır. Bunun nedeni matematikçilerin dünyevi parametrelerin bugün koyduğu sınırlamalara aldırmadan teoriyi olması gerektiği gibi geliştirmeleri, öte yandan mühendislerin matematikçilerin aldırmazlığıyla varolan dünya arasındaki bağlantıyı kurma sorumluluğuna sahip çıkmalarıdır. Bu ortak varoluş biçimi uygarlığı bu günlere kadar sağlıklı bir şekilde taşıdı. İlerde de mühendisler bir kablonun içinden 0 ve 1 sinyalleri dışında bir sinyal göndermeyi başardıklarında, bu yeni teknolojiyi nasıl değerlendirebiliriz diye sormaya vakitleri olmayacak. Matematik literatürü şimdiden hazır.

Bu yazıda size matematiği sevdirme gayreti içine düşmemek için çok uğraştım. Ama size hayatı sevdirmek, hayatın sevilmeye değer olduğunu anlatmak için çok uğraşıyorum. Sevmenin yolu ise anlamaktan geçer. Anlamak ama yalnız dışını değil! Bir televizyon magazin programında sunucu Tarkan konserinde çığlık atan genç kızlara yaklaşmış ve onlarla Tarkan hayranlığı üzerine sohbete dalmıştı. Kızlar Tarkan’a hayran olduklarını ve onun için herşeyi yapacaklarını söylüyorlardı. Tarkan’la evlenir misiniz sorusuna da “o kadar da değil!’ demişlerdi. Görünüşünü, sesini ve şarkılarını seviyorlardı ama evlenmek, aşk başka şeydi. Hayata Tarkan’a duyduğumuz hayranlığın ötesinde bir aşk duymamız gerektiği saplantısına düşmemek ne büyük bir kayıptır… Anlamak da döner dolaşır matematiğin dışardan bakınca karanlık görülen labirentlerinde asıl rengini buluverir.

Belki 2000 yılının matematik yılı olmasını bahane edip matematikle matematik dersinin aynı şey olmadığı sırrını da bir kerelik açık edeyim! Ders bir eğitim sürecidir. Yüzlerce yılın tecrübeleri ile hangi konuların ne kadar aktarılması gerektiğine karar verilir ve dersler bu konular üzerinde döner. Amaç bugün var olan problemlerin çözülmesi değildir. O problemleri zaten önceki yılların mezunları çözmekle meşguller. Bugünün öğrencisine yarın çıkabilecek beklenmedik problemleri çözme ve o problemlerin çözümü için gereken bilgiyi üretme becerisi vermektir eğitimin amacı. Bu bana hayatında ilk kez at yarışına giden adamın sorduğu soruyu hatırlatır. Sadece birinci gelene kupa verildiğini görünce “peki öyleyse diğerleri niye koşuyordu” diye sorar. Eğitim de yarının problemlerini çözmek zorunda olan insanları yetiştirme oyunudur. Kimin yarın hangi problemi hangi bilgiyle çözeceğini bugünden bilsek zaten diğer atlar koşmazdı… Matematik de derslerde anlatılanlardan çok farklı ve çok fazladır. Yalnızca cebirsel geometri dersinin yaklaşık iki yüz dönem kendinizi tekrarlamadan anlatılabileceği tahmin ediliyor, tabii bu arada yapılacak yeni buluşları da o iki yüz dönemin sonunda anlatmak şartıyla…

Bu bir matematiği sevin yazısı değil. Size matematiği sevdirmek üzere yaklaşanlardan da uzak durun! Siz hiç size santranç sevdirmeye çalışan bir satranççı, ya da size zorla elindeki kuşu sevdirmeye çalışan bir güvercinsever gördünüz mü? Satranççı kendisi gibi meraklı birini bulup ya oyuna oturur ya da satranç konuşur. Siz satranç sevmiyorsanız bu onun değil sizin sorununuzdur. Belki çok ısrar ederseniz nereden başlayacağınızı söyler ama onun amacı kendi merakını paylaşacak, bu paylaşma sürecinde beraberce bilgilerini arttıracağı kişileri bulmaktır. Güvercinsever de zaten sizinle değil güvercinlerle ilgilidir… O yüzden olsa gerek matematik de hayatın dokusu içinde ürkütücü bir uyumla yer almasına rağmen bunu size anlatacak matematikçileri pek bulamazsınız.

İş size kalıyor.

Matematikle hayat göründüğünden çok farklı.
 

Not: Yukardaki poster 2000 Matematik Yılı çerçevesinde düzenlenen poster yarışmasında üçüncülük alan Nadja Kutz'a aittir. Daha fazla bilgi için http://www.mat.dtu.dk/ems-gallery/Competition/competition.html adresine bakılabilir.
 

Sinan Sertöz
Bilkent Üniversitesi
Matematik Bölümü