01 Haziran 2005, Milliyet


Üniversitelerin Bilimsel Üretkenlikleri

ABBAS GÜÇLÜ

Üniversiteleri üniversite yapan özelliklerin en başında bilimsel üretkenlikleri geliyor. Reyting sıralamalarında da en önemli kriterlerinden biri yine o. Ama O da sorgulanmaya başlandı. Çünkü artık, üretilen bilimin, topluma geri dönüşümü sorgulanmaya başladı. Bilim , bilim için mi yapılıyor? Yoksa toplum için mi? Ağır basan eğilim, üretilen bilimin bir katma değer yaratması yönünde.

Son yıllarda ar-ge’ye ayrılan kaynakların arttırılması da bu yüzden. Batılı ülkelerin bilimden beklentileri ile bizimki çok farklı. Onlar teknolojiye ve paraya dönüşen bilimsel üretkenliğin peşinde. Bizim bilimsel üretkenliğimiz ise akademik unvanlarla sınırlı. Yani çoğu makale düzeyinde. Patente, ürüne, teknolojiye, toplumsal sorunlara çare üretene rastlamak pek mümkün değil. Çünkü bu yönde ne beklenti var ne de teşvik.

YÖK, son zamanlarda, bu konularla da ilgilenmeye başladı. Hayret ki hayret! Ama iyi oldu.Artık kulaktan dolma bilgiler yerine YÖK’ün resmi sitesindeki istatistikler dikkate alınıyor.Ancak yorumun iyi yapılması gerekiyor.Bazen sapla samanın karıştırıldığı çok oluyor. Ama yine de olumlu bir başlangıç.

Tüm üniversiteleri aynı kategoride değerlendirmeye almak çok yanlış. Kuruluş tarihinden öğretim üyesi sayısına, ağırlıklı bölümlerinden vakıf ya da devlet üniversiteleri olmalarına kadar pek çok değişken var. Onun için üniversite bazında yapılan her türlü değerlendirme yanıltıcı olur. Örneğin Tıplar kendi içinde, mühendislikler kendi aralarında bir sıralama yapılsa çok daha geçekçi olur.
Daha önce birkaç defa daha yazdım. Bu konuda benim için önemli olan, artık bir Nobel ödülü almamızın zamanı geldiği. Gerçekten çok değerli bilim adamlarımız var. Her ne kadar önemli bir kısmını yurt dışına kaçırsak ve her ne kadar ille de bilim diye çırpınanları köreltmeye çalışsak da, hala her türlü fedakarlığa katlanarak bilim üretenler var. Ama onlar sahipsiz...

yok.gov.tr adresinde iki farklı sıralama var. İlki, yayımlanan makale sayısına göre. İkincisi ise, öğretim üyesi başına düşen yayın sayısına göre. Aslında gerçekçi olan ikincisi. Ama o daha da önce söylediğim gibi elmalarla, armutların kıyaslamasından farklı değil.

İşte onun için, ben bu yazıda üniversiteleri kendi performansları çerçevesinde değerlendireceğim. Sitede hem 2003 hem de 2004’ün verileri var.Örneğin Koç Üniversitesi’ni ele alalım. 2003’te 0.95 ‘lik oranla en üretken üniversite olmuş. Ama 2004’te yayın sırasını daha da artırmasına karşın 0.97 ortalama ile üçüncü sıraya inmiş.Vakıf üniversiteleri içinde beni asıl şaşırtan. Sabancı oldu. 0.44 ortalama ile 2003’te 29’uncu, 2004’te ise 0.54 ile 26’ncı sırada yer alıyor.

Bu konuda en istikrarlı üniversite Bilkent ve ODTÜ her zaman ilk beşte kendilerine yer bulabiliyorlar.
Boğaziçi ise önceki yılki eleştirilerden sonra biraz toparlanmış gözüküyor. 2003’te 0.59 ile 14’üncü sıradaydı. 2004’te 0.89’la 4’üncü sıraya tırmandı.

İTÜ ve İstanbul Üniversitesi ise öğretim üyesi sayısının çokluğu nedeniyle hep düşük ortalama tutturuyor. Dolayısıyla hep gerilerde kalıyorlar. İTÜ 2003’te 19’uncu sıradaydı. 2004’te ise ancak 18’e yükselebildi. İstanbul Üniversitesi ise 24’ten 30’a geriledi.

Sabancı gibi beni en çok şaşırtan üniversitelerden biride Galatasaray oldu. Neredeyse en son sıradalar. Lig usulü bir derecelendirme olsaydı çoktan küme düşerlerdi. Belki YÖK’e hakimler ama bilime değil. Galatasaray, 2003’te 76 üniversite arasında 71’inci, 2004’te ise 77 üniversite arasında 67’nci sırada yer aldı.

Gebze ve İzmir Yüksek Teknoloji enstitüleri kuruluş amaçlarına uygun olarak hep ön sıralarda yer alıyorlar. Hacettepe her iki yıl da 10’uncu sırada. Ama bu arada Kafkas ve 100. Yıl üniversitelerini kutlamak gerekir. 2003’te ilk 10’da, 2004’te de ilk 16’dalar.

Özetin özeti: Ucu kendine de dokunsa, Teziç’in şeffaflık politikası sevindirici...


 

 
| Ana Menu | E-Posta | Bilkent Üniversitesi Ana Sayfası |