09 Mayıs 2004, Milliyet Pazar


Bilkent`te Türk Dili Dersi Veren Lüksemburglu


Çok dil bilenleri kıskanır mısınız bilmem. Ben kıskanıyorum. Laurent Mignon`u da kıskandım. Gerçi o mütevazi davranıp “ çok iyi konuşmuyorum” dedi ve arapçayı bildiği diller listesinden çıkardı. Geriye de - daha ne olsun zaten - Fransızca, Luksemburgca, Almanca, İngilizce ve Türkçe kaldı. Mignon, 1971 belçika doğumlu. Bilkent Üniversitesi`nde yüksek lisans öğrencilerine türk dili ve edebiyatı dersi veriyor. Türkçe hakkındaki düşüncelerini, beğendiği türk şair ve yazarlarının kimler olduğunu birazdan okuyacaksınız. Ama röportaja sığmayan bazı şeyler var. Şöyle: 2002`den bu yana Ankara`da yaşamasına rağmen hâlâ İstanbul`un sahaflarını Ankara sahaflarından daha iyi tanıyor. Denizi, Boğaz`da çay içmeyi özlüyor; Bilkent`in kendisine çok iyi akademik olanaklar sunduğunu ama “hayatın tadını çıkarma” açısından İstanbul`un daha yaşanır bir şehir olduğunu düşünüyor. Şu anda Yahya Kemal Beyatlı ile ilgili bir proje üzerinde çalışıyor. Yabancılara sormayı pek sevdiğimiz bir soruya da duymayı beklediğimiz yanıtı veriyor: Evet, Türk yemekleriyle arası iyi, özellikle kadınbudu köfteye bayılıyor. Anadili olan Fransızcayla kendisine “Bon Appetit/ Afiyet Olsun” diyelim.
İlk kez 18 yaşında Türkiye`ye gelmişsiniz.
1989`da Hatay`daki bir gençlik kampına geldim. Biraz kaza eseri oldu. İngiltere, İrlanda ve hakkında pek fikrim olmasa da Türkiye`yi yazmıştım, buraya gönderildim.
Hatay`a geldiniz ve şaşırdınız herhalde...
İnsanlar hem Türkçe hem Arapça konuşuyorlardı. Tabii islam kültürüyle de ilk kez karşılaştım. İkisi de beni şaşırttı ve hiç bilmediğim bir dünyaya girdim.

“Nazım Hikmet’in aşk şiirleri güzel”

İlk öğrendiğiniz Türkçe kelime neydi?
“merhaba” ve bir türlü telafuz edemiyordum.
Ülkenize döndünüz, sonra...
Liseden sonra Brüksel Üniversitesi`nde şarkiyat bölümüne başladım. Türkçe eğitimi çok az vardı. Bu yüzden Londra`da ki bir üniversitenin Türk edebiyatı bölümüne kaydoldum. Aynı yerde doktora yaptım. Boğaziçi Üniversitesi`nde de bir senelik bir eğitimim var.
Türkçe öğrenirken hangi konuda zorlandınız?
Asıl sorun cümle yapısından kaynaklanıyordu. Çünkü bildiğim dillerden oldukça farklıydı.
Dilimizi zengin diller arasında sayar mısınız?
Bence evet, zengin. Ne yazık ki bütün zenginliklerinden yararlanmıyor.
Öğrencileriniz bir yabancının Türk dili ve edebiyatı dersi vermesini nasıl karşıladı?
Vallahi bana doğrudan hiçbir şey söylenmedi ama bölüme kabul edildikten sonra başka üniversitelerde edebiyat hocası olan bazı insanların bu duruma biraz şaşırdığını duydum. Başlangıçta biraz şaşırıyorlar doğal olarak ama öğrencilerimden kötü kötü bir tepki almadım.
Gençler geyik muhabbetini seviyor. Son dönemde popüler olan dizide “oha falan oldum” gibi cümleler kullanılıyor. Böyle muhabbetleri anlayabiliyor musunuz?
Televizyonum yok ama olaylardan haberdarım. Çeviri dili yerleşmeye başladı gündelik hayata. Bu sadece Türkçe`ye özgü bir durum değil. Birçok dil için aynı şey söz konusu; Arapça ve Almanca için mesela.
Çok dil bilginiz için sormak istiyorum: bir yabancı dil öğrenirken işi kolaylaştıran şeyler nelerdir?
Artık gramere pek önem verilmiyor. Bu yanlış bir yaklaşım. Bir de ben en kısa zamanda o dilde bir şeyler okumaya çalışıyorum. Çocuk kitapları olsa bile.
AB`ye yeni ülkeler girdi, “çevirmen sorunu, dil karmaşası olacak” dendi.
Dil çeşitliliği önemli ve güzel. Bu çok dillilik korunmalı. Bütün görüşmelerin tek bir dil üzerinden yapılması, AB`nin İngilizce yada Fransızca gibi tek bir ortak dili olması çok üzücü olurdu diye düşünüyorum.
İlk okuduğunuz Türkçe roman hangisiydi?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu`nun “Yaban”ı
Beğenmiş miydiniz mi peki?
Daha sonra fikirlerim değişti ama ilk okuduğumda çok beğendiğimi hatırlıyorum. Nazım Hikmet`in “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı romanı da ilk okuduğum kitaplar arasındadır.
Nazım Hikmet dediniz, onunla devam edelim: Nazım Hikmet sol, Necip Fazıl Kısakürek de sağ kesimin sahiplendiği şairlerdir. Siz nasıl buluyorsunuz onları?
Nazım Hikmet’in şair olarak daha iyi eserleri olduğuna inanıyorum ama ikisini de beğenirim.
Bu durum hakkında yorumunuz nedir peki?
Bu, Türkiye’nin büyük sorunlarında biri, ben buna kültürel iç savaş diyorum. Edebiyat ve kültür çevrelerinin ikiye bölünmüş olması çok üzücü.
Sadece bu nedenle iki tarafın da keşfedemediği şairler var mı?
Çeşitli isimlerden söz edebiliriz. Nazım Hikmet’ten baŞlarsak: hala okullarda okutulmaması normal bir durum değil. Türk edebiyatının epey etkilemiş, çok önemli bir şair. Benzer şekilde İslamcı şairlerden Nuri Pakdil’in daha çok tanınmaması veya sol görüşlü yazarların antolojilerinde yer almaması gerçekten ciddi bir sorun.
Aşk şiirleriyle ilgili bir çalışmanız var. Neden özellikle aşk şiirleri?
“Çağdaş Türk şiirinde aşk, aşıklar, mekanlar” doktora konumdu. Türk şiirleriyle ilgili bir araştırma yapmak istemiştim ve bu konuyu seçtim.
Türkçe'deki en güzel aşk şiiri hangisi diye sorarsam.
Zor bir soru ama Nazım Hikmet’in Piraye için yazdığı şiirler, bazı rubaileri çok başarılı diye düşünüyorum.
İkinci isim kim olurdu listenizde?
En sevdiğim şair kim diye soruyorsanız…
Peki, öyle sorayım.
Asaf Halet Çelebi.
Neden?
Anlayamadığım için, anlayamadığım insanları severim. Fransızca`ya çevirmeye uğraşıyorum. Hem ses hem de içerik açısından çok başarılı bir şair.

“Yaşar Kemal bence daha önemli bir yazar ama Orhan Pamuk Türk edebiyatına ilgiyi artırdı”

Sevdiğiniz yazarlardan bahsedelim biraz da.
Yaşayanlar arasında en sevdiğim romancı Latife Tekin. Oldukça özgün bir yazar.
Baksa? Orhan pamuk mesela, onun hakkındaki fikriniz?
Onun sayesinde İngiltere’de , Fransa’da bugünkü Türk edebiyatına ilgi çok arttı. Daha önceden Yaşar Kemal’in kitapları – ki bence Pamuk’tan daha önemli bir yazardır – çevrilmiş olmasına rağmen aynı etkiyi yaratamamıştı. Orhan Pamuk, anglo-sakson dünyasındaki medyaları iyi kullanmayı başardı… Bunun şöyle de olumsuz bir yönü var: yurtdışında Türk Edebiyatına duyulan ilgi bugünkü yazarlar üzerinde yoğunlaşıyor. Oysa 19’uncu yüzyıldan ilginç romanlar var.
19’uncu yüzyıldan hangi yazarların kitapları ilgi uyandırabilir?
Ahmet Mithat Efendi’nin “müsahedat”ı sanırım ilgi çeker. Recaizade Mahmut Ekrem’in “araba sevdası” da hayli önemli bir eser. Bilinç akışı tekniğini kullanıyor ve bunu James Joyce’tan çok önce yapıyor. Dünya edebiyatı açısından önemli bir yazar.
Sonraki döneme gelirsek: Ahmet Hamdi Tanpınar’in Türk edebiyatında çok önemli bir yeri olduğu söylenir.
Kesinlikle. Belki de 20’nci yüzyılda yaşamış en önemli Türk romancısı…


Haber: Nilüfer Oktay
noktay@milliyet.com.tr

 

 
| Ana Menu | E-Posta | Bilkent Üniversitesi Ana Sayfası |